Sabahın ilk ışıkları daha toprağa düşmeden, elleri nasır tutmuş insanlar düşer yollara...
Kimisi inşaat başında, kimisi fabrikanın soğuk duvarları arasında, kimisi bir tersanenin kenarında, kimisi yol kenarında süpürgeyle sabahı karşılar. Her biri, bu ülkenin ayakta kalması için bir çarkın dişlisi gibi sessizce çalışır.

İşte 1 Mayıs onların günü...
Alın terini emeği ile yoğuran, helal lokmanın bayramı.

Helal lokmanın izini süren nasırlı eller… İşçi bir babanın emeğinde büyüyen bir evlat olarak, bu anlamlı günü yüreğimle selamlıyorum.

Köşe yazılarımız salı günleri yayımlandığı için, önümüzdeki Perşembe günü kutlanacak olan, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü bugünden anmak ve yazmak istedim. Çünkü benim hayat yolculuğumun pek çok durağında özellikle 31 yıllık meslek yaşamımda en yakınımda işçi ve emekçi kardeşlerim vardı. 

Onlar, sadece çalışma arkadaşlarım değil, aynı zamanda ekmek, emek denen kutsal değerin en somut örnekleriydi.

Mesleğe ilk başladığım Gümüşhane’de sonrasında Eskişehir’de yaz-kış, sıcak-soğuk, yağmur-çamur demeden birlikte çalıştığım yüzlerce emekçi arkadaşım dostum oldu.
Başta Mesut, Muharrem ve Çetin, greyder operatörü Samet, Kenan şoför Mahir, Süleyman, aşçı Ramazan, Nihat, asfaltçı Engin, dozerci İsmail, loderci Kazım ve daha niceleri...
Onlarla birlikte helal maişet uğruna yeri geldi, aşılmaz denilen dağları tepeleri aşıp yollar yaptık. Yeri geldi Ağustos’un 40 derece sıcağında asfalt kapladık, kimi zaman betonarme ve kompozit köprüler yaparak gönülleri birleştirdik, istinat duvarları, menfezler inşa ettik. Her biri, emekle yoğrulmuş birer hikâyeye dönüştü zamanla...

Ancak yazarlığın,teknik personelliğin, memurluğun da ötesinde ben bir işçi babanın çocuğuyum.
Babam merhum Hasan Turhan, Gümüşhane’de  o zamanki adıyla Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü’nde bu aziz vatana 15 yıl boyunca işçi kadrosunda hizmet etti. Dolayısıyla İlk  1 Mayısları hep babamdan dinlerdik.

Kimi zaman, sırtındaki manevi yükü eve taşımamak için gülümserdi; ama biz bilirdik…
O gülümsemenin altında yorgun bir beden, nasır tutmuş parmaklar vardı.
Babam, ekmeğini helal yoldan kazanan o adsız kahramanlardandı. Nur içinde yatsın.
Dürüstlüğüyle, çalışkanlığıyla bize yalnızca ekmek değil, onur da taşıdı evimize.

1 Mayıs işçiler için sadece bir gün değil; yıllar öncesine dayanan bir hak mücadelesinin simgesidir.
1886 yılında başlayan bu onurlu yürüyüş, zamanla büyüyerek dünyanın birçok ülkesinde emek bayramı olarak kutlanan bir güne dönüştü.

Dolayısıyla 1 Mayıs yalnızca bir takvim yaprağı değildir.
Terin toprağa karıştığı, emeğin kutsal sayıldığı bir anmadır.
Her tornavida sesi, her kaynak kıvılcımı, her taşın üstüne konan tuğla,dökülen her asfalt, dönen her teker birer direniş şarkısı gibi yankılanır zamanın içinde.
Bu, emekçinin sessiz ama güçlü şarkısıdır.
Kimseden övgü beklemeden, yalnızca hayatı onurluca yaşamak için verilen mücadelenin hikâyesidir bu.

Bize göre bir ülkenin gerçek mimarları, gökdelenler diken müteahhitler değil; o tuğlaları teriyle birleştiren işçilerdir.
Üretim bantlarında saatlerce aynı hareketi tekrar eden ama ses çıkarmayan kadınlardır.
Güvenlik kulübelerinde sabaha kadar gözünü kırpmadan görev yapan adamlardır.
Hayatın görünmeyen tarafında çalışan, adı bilinmeyen, yüzü hatırlanmayan binlerce emekçidir asıl kahraman.

Bu yüzden 1 Mayıs, sadece bir tatil değil; saygının, minnettarlığın, durup düşünmenin günüdür.
Emekçiler yalnızca bugün değil, her gün hak ettikleri değeri görmelidir.
Onlara sadece daha iyi ücret değil, daha güvenli bir yaşam, daha çok saygı ve daha fazla sosyal güvence borçluyuz.

Ben işçi babamla gurur duyuyorum.
Ve onun gibi, helal lokmasıyla yaşayan, çalışkan, dürüst binlerce emekçiyle de...
Onlar sayesinde ayakta bu ülke.
Onlar sayesinde umut var hâlâ.

1 Mayıs kutlu olsun.
Emeğin bayramı, alın terinin şerefi hiç solmasın.