‘Ahilik kültürünü gelecek kuşaklara tanıtmak /taşımak’ cümlesini duyarız /söyleriz her daim! Ala, peki ya ne derece uygulayabiliyoruz?

Anmak ve anlatmak için önce anlamak, bu kuşağa tanıtmak, gelecek kuşaklara taşımak gerekmiyor mu?

Aksi halde sabahtan akşama kadar /soluksuz anlatın fayda etmez / etmiyor…

Hemen her Kent’e teşkilatı olan Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birlikleri başta olmak üzere herkese önemli görevler düşüyor…

Öyle bir haftayı yeterli görmek, geleneksel anma programlarının tekrarını yapmak, miş gibi muş gibi davranmak, şekilcilikten öte gitmez, gitmiyor da zaten…

KUTLAMALAR ŞEKİLCİLİKTEN ÖTE GEÇMELİ!

Ezcümle; Ahilik Haftası nedeniyle Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği tarafından Vilayet Meydanı’nda kutlama töreni düzenlenir, 


 

  • Valilik önündeki Atatürk büstüne çelenk bırakılır,
  • Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile kutlamalar başlar,
  • Konuşmalar yapılır,
  • ‘Yılın Ahisi’ ve ‘Yılın Ahi Bacısı’ ‘ŞED KUŞANIR’ 
  • ‘Yılın Onursal Ahisi’ ‘Yılın Kalfası’ ‘Yılın Çırağı’na onurluklar verilir,
  • Tiyatro, folklor vb. güzelliklerle etkinlikler zenginleştirilir,
  • İkramlarla son bulur…

Ülkemizin hemen her ilinde, bazı ilçe, üniversite ve okullardaki etkinliklerin özeti bu!

Peşinen emeği geçen herkese teşekkür ediyorum…

Demiyorum ki yapılmasın, aksine daha fazlası olmalı, suyun öte yakasına geçilmeli, anlaşılmalı, uygulanmalı…

BU DEĞERLER YAŞATILMALI!

Öte gitmeyelim, Ahilik teşkilatında; Bütün üstün meziyetler, ulvi değerler mevcut…


 

  • Doğruluk, 
  • Dürüstlük,
  • Hak,
  • Adalet,
  • Merhamet,
  • Zarafet, 
  • Üretmek, 
  • Paylaşmak, 
  • Yüksek ahlak, 
  • Kardeşlik, 
  • Cömertlik,
  • Liyakat, ehliyet vb. her türlü güzellikler mevcut…

Ezcümle: Ahilik sosyoekonomik düzendir… Ahlak, eğitim, bilim, teşkilatlanma, kalite, standart, üretici-tüketici ilişkisi ve denetim gibi konularda yaşadığı dönemin toplumsal yapısını düzenleyen bir sistemdir…

Eğer ki Türk toplumunda huzur, bolluk, bereket istiyorsak, 

Eğer ki ekonomik ve sosyal olarak zirveyi hedefliyorsak istisnasız bu değerlerin tümü yaşatılmalı /yaşatmalıyız…

Ahilik teşkilatını, teşkilatın kurucusu Ahi Evran’ı, ticaret anlayışımızı, adab-ı muaşeret başta olmak üzere tüm bu değerlerimizin okullarda okutulması, tüm düsturlarıyla yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması elzem…

Ahilik, biz Türklere özgü milli bir kuruluş olarak ortaya çıkmıştır… 

Anadolu’da kök salmanın temel taşlarındandır… 

Bu sorumluluk bugünde devam etmelidir… 

Unutulmamalıdır ki; Türk milleti şanlı tarihindeki köklü ve sağlam kültür ile geleceğe daha umutla bakmalıdır…

Hiç kaçarı yok, hepimizin samimiyetle ve samimi niyetle bu ilkeler doğrultusunda çabalamamız gerekiyor…

AHİLİĞİ TEKRAR GERİ GETİRMEK MÜMKÜN (MÜ?)

Öncelikle bu soruyu kendimize sorarak başlayalım! Mümkün mü?

- İrfan medeniyetimizin temelini teşkil eden ticari ve sosyal hayatımızın vazgeçilmez unsuru Ahilik kurumunu adam akıllı bu kuşağa tanıtımını yaptık mı? Gelecek nesle taşınmasını sağlamak için adımlar attık mı?

- Ticari ve sosyal hayatı koordine eden ahiliği sadece 1 haftaya sığdırır, o postu çıkarırsak yılın geri kalan 360 gününden ne bekliyorsunuz ki!

- ‘Ahilik temeli kardeşlik kavramıyla örülüdür’ deriz… Peki, ne kadar bağlıyız birbirimize? Ne kadar destek veriyoruz kendimize, Kent’imize, esnafımıza?

- Ahilik, ahilik deyip duruyoruz; tesbih çekiyoruz durmadan… Allah cc aşkına ahiliğin olduğu dönemler bize; ‘huzur, güven ve istikrar devirleri olarak’ anlatılagelir… 

Dizileri, filmleri ağzımız açık izleriz;

Esnafımız şimdilerde öyle mi?

Peki, bizler eski biz miyiz?

Öylede bizim mi haberimiz yok?

HANS BARTH’IN TÜRKİYE DÜŞÜNCESİ…

Hans Barth İsviçre’li seyyah… Bakın ne diyor…

 - Denilebilir ki, İstanbul halkı yeryüzünün en medeni ve en dürüst halkıdır… 

İstanbul’un hiçbir semtinde hatta en kuytu sokaklarında bile, bir yabancıya hakaret edilmez, yabancı muamelesi yapılmaz, mahalleden birisi gibi davranılır…

- Camileri ziyaret etmek, hatta ibadet saatlerinde bile içeri girmek mümkündür… Bizim kiliselere aynı rahatlıkla girilmez. Sokaklarda veya meydanlarda saygısız bir hitapla yahut hareketle karşılaşmanız mümkün değildir…

- Asla yabancı olduğunuz ima edilmez, aksine yardıma ihtiyacınız olup olmadığı siz fark etmeden gözlenir ve yardıma muhtaç iseniz hemen yanınıza koşup, nezaketle bir isteğiniz olup olmadığı sorulur…

- Özellikle çarşıda, camidekine benzer bir sükûnet görürsünüz. Olabildiğince esnafın az konuştuğu ve daha çok müşteriyi dinlediğine şahit olursunuz…

İnanılmaz değil mi? Peki, şimdilerde öyle mi? Batıya ışık olan bu topraklarda neden esnafa sahip çıkmamışız düşünmemiz lazım…

Biz nasıl bu hale geldik böyle? 

ESNAF KAN AĞLIYOR KAN!

Öyle şekilcilikten ziyade adam akıllı projelerle destek bekliyor… Ayakta kalmak için dayanak arıyor…

Görünen o ki! Biz daha geçmişi bile idrak edememişiz… Bu durumda geleceği nasıl yöneteceğiz?

Bütün kabahati AVM’lere, dış güçlere atmakla /her şey düzelse keşke!

- Yapılması gereken ‘bütün ticari faaliyetlerimizi, ahilik kültürü çerçevesinde nasıl yapabiliriz’ onu yeniden keşfetmekte!

- Yaşadığımız çağda tekniğin, teknolojinin getirdiği yeniliklerle esnafımızı nasıl koordine edebiliriz konusuna kafa yormamız lazım…

- Neredeyse her yeniliğe açık olan(!) kapımızı, bacamızı medeniyetimizin temelini oluşturan, hayran olduğumuz köklü geleneğimize de açabilir Türk Malı olmak şerhiyle farklı oluşumlar denemeliyiz…

GELDİK ZURNANIN DÜT DEDİĞİ YERE!

Gelin azıcık vuralım kendimizi yerden yere;

Yazının başından bu yana araştırmalarımızı ve dahi yorumlarımızı aktarmaya çalıştık…

Dememiz odur ki!

- Biz ‘Ahilik Haftası’nı mükemmel anıyoruz…

- Biz Seyyid Sultan Şücaaddin Veli’yi, Seyit Battal Gazi’yi, Hoca Nasreddin’i haftalarca anıyoruz…

- Biz Yunusemre’yi, Tabduk Emre’yi anmalara doyamıyoruz…

- 15 Temmuz’u kutlarken (ki elbette kutlamalıyız) şehitlerimizi yâd etmeyi unutuyor, Kent meydanlarında göbekler atacak kadar şarkılı, türkülü eğlencelerde buluyoruz kendimizi…

- Ana-ana yoruluyoruz adeta… Boğuluyoruz anmaktan…

- Kravatlı, kravatsız panayır havasına sokuyor, işin şirazesini kaydırıyor, kantarın topuzunu kaçırıyoruz…

- İşin suyunu çıkarıyoruz… İçimiz posa gibi kalmışız /farkına varmıyoruz…

ANIYORUZ DA! PEKİ, ANLIYOR MUYUZ?

- Peki, andığımız /kutladığımız Ahilik başta olmak üzere saydığımız bütün değerlerimizi anlıyor muyuz?

- Anlamak için çaba sarf ediyor muyuz?

- Anladıktan sonra anlatma yetisine sahip olabiliyorsak ne ala…

Senede 5 gün anıyor, geri kalan 360 gün gölgesinde sallanıyor, yan gelip yatıyoruz…

- Şekilcilikte, anmada, s/anmada açık ara şampiyonuz…

- Anlamada, anlayıp hayata intibak etmede çoktan küme düşmüşüz /yok oluyoruz… Farkına bile varmıyor anmalara doyamıyoruz, her tarafımız açken!

Bakalım toplum olarak ne vakit anmadan /anlama ve hayata tatbik mertebesine geçeceğiz…

-Biz anmaya çok anlam yüklüyor, işin suyunu çıkarıyor, özünü kaçırıyoruz…

Bizim sorunumuz hayatımıza uygulayamama hastalığı…

Rabbim cc şifamızı versin…

Amin…

Not: Bu vesileyle, el emeği, göz nuru, alın teri ile ayakta kalma mücadelesi veren esnaf ve sanatkârlarımızın Ahilik Haftası’nı kutluyor, birlik ve beraberlik içinde olmalarını Canab-ı Hak’tan niyaz ediyorum…

Ves’selam…

…/…

Kitapçıya sormuşlar;

-Ya bu kitapları her gün açıkta bırakıyorsun, hiç bunlar çalınır diye korkmuyor musun?

Kitapçı gülerek;

-Neden korkayım, demiş

Okuyan insan zaten çalmaz, hırsızlık yapmaz,

Hırsız olan da zaten okumak için kitap çalmaz.

DOĞRU SÖZE NE DENİR Kİ?

‘Okumayı bıraktığın gün sonbahardır; 

Ertesi gün cehaletin kışı başlar...’

Cehalet felakettir.

Öyleyse lütfen OKU!