Yüce Rabbimiz, bizleri yaratılmışların en üstünü kılmış ve yeryüzünün imarı için de bütün nimetlerini bizlere emanet etmiştir. Bize düşen, emanete sahip çıkmak, Rabbimizin bahşettiği her bir nimetin kıymetini bilmektir. Bütün söz, iş ve davranışlarımızda dengeli olmaktır. Maddi ve manevi imkânlarımızın tamamını iktisatlı kullanmak, onları asla israf etmemektir.
Bugün, kâinatın dengesini bozan, insanlar arasındaki huzur ve barışa zarar veren olumsuzluklardan birisi de bilinçsiz tüketim ve israftır.
İsraf, Cenab-ı Hakk’ın istifademize sunduğu nimetleri yersiz ve ölçüsüz kullanmaktır. Yeryüzündeki kaynakları sorumsuzca tüketmektir.
İslam’da israf, birçok ayet ve hadiste yasaklanmıştır. Nitekim Yüce Allah Âraf suresinde bu yasağı açıkça dile getirir:
“...Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez” (Âraf 7/31).
Üzülerek belirtelim ki; günümüzde tam anlamıyla bir israf dünyasında yaşıyoruz. Savurganlık, hayatımızın hemen her anını kuşatmış durumda. İnsanlık, daha çok kazanıp daha çok tüketmeye teşvik ediliyor. Harcamanın, hayatın anlamı gibi yansıtıldığı bir dünyada elbette bizim tüketim anlayışımız da hızla yara alıyor. Örneğin ülkemizde her gün yaklaşık 5 milyon ekmek çöpe atılıyor. Yılda 18 milyon ton meyve ve sebzenin israfıyla devasa çöp yığınları oluşuyor. Bütün bunlar neticesinde, alın terimiz, servetimiz, dahası geleceğimiz heba oluyor. Öte yandan dünyada yiyecek bir dilim ekmek, içecek bir damla su bulamadığı için yılda on milyona yakın insan hayatını kaybediyor.
Oysa ayet-i kerime gayet açıktır: “Onlar, harcama yaptıklarında ne israf ederler, ne de cimri davranırlar. Bu ikisi arasında dengeli bir yol tutarlar” (Furkan 25/67).
Peygamber Efendimiz (s.a.v) de bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: “Kibre kapılmadan ve israfa kaçmadan yiyin, sadaka verin ve giyinin” (Nesâî, Zekât, 66).
İsraf sadece sofralarımıza hasredilemeyecek kadar kapsamlı bir kavramdır. Örneğin akıl nimetini iman ve hikmetle buluşturamaması, insan için en büyük israftır. Ömrü boşa geçirmek, faydasız ilimle meşgul olmak, cennete lâyık yaratılan bir varlığın kendi yaptıklarıyla cehenneme sürüklenmesi kişinin kendi kendini israf etmesidir.
Şu kısacık ömrümüzün dünya ve ahiretimize faydası olmayan beyhude meşgalelerle heba edilmesi, zamanın israfıdır.
Doğrunun sözcüsü olmak gerekirken, gönüllere diken batırmak ve kötünün avukatlığını yapmak lisan nimetinin israfıdır.
Zararlı alışkanlıklarla zihnin ve bedenin tehlikeye atılması, sağlığın israfıdır. Sahip olduğumuz ilmi ve tecrübeyi insanlığın hayrına kullanmamak, bilginin israfıdır.
Kendisinden yaratılıp beslendiğimiz toprağın, hayat kaynağımız olan suyun, her bir nefesimizde muhtaç olduğumuz havanın hoyratça kirletilmesi, tabiatın israfıdır.
Gelecek nesillere mamur ve yaşanılır bir çevre bırakmamız gerekirken, bize emanet edilen yeryüzünü kötülüklerin esiri haline getirmek, yaşadığımız kâinatın israfıdır.
İsraf -hangi şekilde tezahür ederse etsin- insanın kendisine kötülük etmesidir; ölçüsüz ve bilinçsiz bir şekilde kendisini tüketmesidir.
Örnek bir mümin, Rabbi karşısında konumunu idrak edip her anlamda israftan uzaklaşma çabasındadır. Çünkü o bilir ki; israf, aynı zamanda cehalet, gaflet, hata ve isyanın bir ifadesidir. Mümin ise nefsini kontrol eden, Allah’ın koyduğu sınırları aşmayan, her işinde dengeli davranan kişidir. O hep itidal üzeredir. Yemesinde-içmesinde, vaktini kullanmasında, konuşmasında, harcamasında, infak edişinde, insanlarla ilişkisinde hatta Allah’a yönelişinde hep bu bilinçle hareket eder.
Sonuç olarak; Allah’ın bize verdiği her nimetin, hem emanet, hem de imtihan vesilesi olduğunu unutmamak gerekir. Allah’ın sevgisi, her işinde ölçülü olanlaradır. Yaşantımızda ölçülü davranıp tüketirken tükenmemek temennisiyle…
Ayşe ELSÖZ
Vaiz
MEAL OKUYORUM
Allah ki, kendisinden başka ilah yoktur elbette kıyamet günü hepinizi huzuruna toplayacaktır, bunda hiçbir kuşku yoktur. Sözce Allah’tan daha doğru kim vardır!
(Nisâ, 4/87)
GÜNÜN DUASI
“Allah'ım! Haktan ayrılmaktan, ikiyüzlülükten ve kötü ahlaktan sana sığınırım.”
(Ebu Davud, vitr 32)
HER GÜNE BİR HADİS
“Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz.”
(İbn Hanbel, II, 349)
BİR SORU-BİR CEVAP
Burun damlası orucu bozar mı?
Tedavi amacıyla buruna damlatılan ilacın bir damlası, yaklaşık 0,06 cm3 ’tür. Bunun bir kısmı da burun çeperleri tarafından emilmekte, çok az bir kısmı mideye ulaşmaktadır. Bu da, mazmazadan (ağzı su ile çalkalamadan) sonra ağızda kalan rutubette olduğu gibi orucu bozacak düzeyde görülmemiştir. Kaldı ki bu işlem yeme içme yani gıdalanma anlamı da taşımamaktadır. Dolayısıyla burun damlası orucu bozmaz (DİYK 22. 09. 2005 tarihli karar) (Fetvalar,DİB Yay.syf.281)