Ramazan; Kur’an-ı Kerim’in indirildiği, rahmet, mağfiret ve bereketin tecelli ettiği mübarek bir aydır. Bu ay yalnızca oruç ibadetinin değil, aynı zamanda paylaşmanın, dayanışmanın, iyiliğin, infakın en yoğun yaşandığı bir mevsimdir. Bu ayda müminler hem manevi olarak arınma fırsatı bulur hem de toplumsal yardımlaşma ve dayanışma bilinci ile güçlenir. Kur’an-ı Kerim’de; “Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız” (Bakara 2/183) buyrularak orucun bireyi takva yolunda eğiten bir ibadet olduğu vurgulanır.

Oruç yalnızca aç ve susuz kalmaktan ibaret değildir. Aynı zamanda gözleri, dili, kalbi ve zihni de haramdan muhafaza etmeyi gerektirir. Rasul-i Ekrem (s.a.v.) “Nice oruç tutanlar vardır ki orucundan kendisine açlık ve susuzluktan başka bir şey kalmaz…” (İbn Mâce, Sıyâm,21) buyurarak orucun hakikatine vâkıf olamayanların, yalnızca zahiri bir açlık çekmekten öteye geçemeyeceğini beyan etmiştir. Ramazan sadece bedeni aç bırakmak değil aynı zamanda kötü alışkanlıklardan ve ahlaki zaaflardan arınma ayıdır. Oruç kötü sözden, kötü bakıştan ve kötü davranışlardan da kaçınmaktır. Bu bağlamda Ramazanın bize öğrettiği en mühim hakikatlerden biri de sabır ve iyiliktir. Açlık ve susuzlukla birlikte nefsin isteklerine gem vurmak, insanı sabır ve irade eğitimine tabi tutar. Mümine düşen Ramazan vesilesiyle kazandığı bu irade terbiyesini yılın geri kalan aylarında da muhafaza etmek ve sabrı hayatının her alanına yaymaktır. Özellikle günümüzde bireysel ve toplumsal çatışmaların arttığı bir dönemde Ramazanın sunduğu hoşgörü ve affedicilik anlayışı büyük önem taşır. İnsanların birbirine daha anlayışlı ve şefkatli yaklaştığı bu ay, kin ve nefretin yerine sevgi ve kardeşliği koymayı öğretir. 

Ramazan ayı kendimizi yeniden değerlendirdiğimiz ve karakterimizi güzelleştirdiğimiz bir eğitim sürecidir. Peygamberimiz (s.a.v.), “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” (Buhârî, Meğâzî, 35) buyurmuştur. İyilik yapmak deyince büyük çabalar isteyen, maddi manevi fedakârlık gerektiren davranışlar düşünülmesin. İyilik Allah’ın rızasını kazanma arzusuyla O’nun bahşettiği nimet ve imkânları paylaşmaktır. Mazluma, muhtaca, yetime, yoksula kol kanat germektir. Kimsesize kimse olmaktır. İyilik sadece maddi imkânlarla da sınırlı değildir. “Din kardeşini güler yüzle karşılamak dahi olsa hiçbir iyiliği küçümseme” (Müslim, Birr, 144) der Peygamberimiz… Bazen içten bir tebessüm, bazen samimi bir duadır iyilik. Bazen bir hüznü, bir acıyı paylaşmak yahut bir sevince ortak olmaktır iyilik. Bazen susuzluktan dili sarkmış ölmek üzere olan bir köpeğe iki yudum hayat suyu vermek, bazen gelip geçene rahatsızlık veren yoldaki taşı, çerçöpü alıp kenara koyuvermek ebedi mutluluğun kapılarını açmaya vesiledir. Bazen bir hasta ziyareti meleğin müjdesiyle karşılık bulabilir. Bazen bir tatlı söz cehennem ateşini söndürebilir. Yaptığımız iyilik sonucu karşımızdakinin gözlerinin parlamasına, yüzünde tebessüm oluşmasına şahit olabiliyorsak yaşamımıza değer katmış oluruz. Ayrıca kötülükle mücadelede en etkin yöntem, iyiliği yaygınlaştırmak böylece kötülüğe yer bırakmamaktır. Yüce Rabbimizin emri “Kötülüğü iyilikle savmak”tır (Fussilet 41/34). Peygamberimiz; oruçluyken bizlere bir cahilin sataşması, kötü söz söylemesi ve kavga çıkarmak istemesi halinde iki kez “Ben oruçluyum” denilmesini tavsiye etmektedir (Buhârî, Savm, 2).

Ramazan, iyiliğin en fazla teşvik edildiği ve müminlerin birbirlerine karşı şefkat ve merhametle yaklaştığı bir aydır. Müslüman özellikle Ramazanda ihtiyaç sahiplerine el uzatarak zekât ve sadakayla toplumsal dayanışmayı pekiştirmeli, muhtaçların yüzünü güldürmeli, paylaşma ve diğerkâmlık bilincini kuşanmalıdır. Peygamberimiz “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” (Hâkim, el-Müstedrek, 4/183) buyurarak özellikle yardımlaşmanın önemine vurgu yapmıştır. Hal böyleyken Ramazan ayıyla çoğalan yardımlaşma, paylaşma ve iyilik hareketimiz ömrümüzün sonuna kadar her anımızı kapsamalı ve ecdadımızın iyilik mirasını emanet bilinciyle günümüze ve geleceğe taşımalıyız. 

Rabbimiz bizleri Ramazanın feyiz ve bereketinden en güzel şekilde istifade eden, iyiliği hayat düsturu edinen kullarından eylesin…

Tuba DÖNMEZ

 Vaiz 

MEAL OKUYORUM

RUHA DEVA, BEDENE ŞİFA: ORUÇ İBADETİ RUHA DEVA, BEDENE ŞİFA: ORUÇ İBADETİ

Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa, o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için   daha hayırlıdır." (Bakara, 2/ 184)

HER GÜNE BİR HADİS 

Resülullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir oruçluya iftar veren, iftar verdiği kişinin sevabı kadar daha sevap elde eder."
(Tirmizi,Savm,82)

GÜNÜN DUASI

"(Allah'ım!) Senden cenneti ve beni cennete yaklaştıracak sözleri ve işleri yapabilmeyi nasip etmeni istiyorum. Cehennemden ve beni cehenneme yaklaştıracak olan sözlerden ve işlerden Sana sığınıyorum." (Hakim ,Hıbban, Ed'ıye,No: 869)

BİR SORU-BİR CEVAP

Oruç fidyesi kimlere verilebilir?

Oruç fidyesi, tıpkı fıtır sadakasında olduğu gibi kişinin bakmakla yükümlü olmadığı yoksul müslümanlara verilir. Bir kimse zekatını, fıtır sadakasını ve fidyesini kendi usul(üst soy) ve füruuna (alt soy) veremez. Usul, bir kimsenin anası, babası, dede ve nineleri; füru ise, çocukları, torunları ve onların çocuklarıdır. Yine, bir kimse hanımına zekat, fitre
ve fidyesini veremeyeceği gibi, hanımı da kocasına bunları veremez. Bunların dışındaki kardeş, teyze, dayı, amca, hala ve onların çocukları, gelin, damat, kayınpeder ve kayınvalide gibi akrabalar zengin değillerse kendilerine zekat, fitre ve fidye verilebilir.  (Zeylai, Tebyin,I,301)(Diyk ,fetvalar)

Editör: Tuğçe Kaş