Doğumla başlayıp ölümle son bulan insan hayatının özel bir evresidir gençlik. Pek çok açıdan yeni durumlarla karşılaşan ve sorumluluklar yüklenmeye başlayan genç, bu geçiş döneminde toplumun emanetidir. Her toplum kendi değerlerini koruyup yükseltecek bir nesil hayal eder. İşte hayattaki görevini ve geleceğini planlama aşamasında olan bu nesli yetiştirme ve onların yollarını açma sorumluluğu bu günün yetişkinlerine düşmektedir. Dinimiz insanlar arası ilişkilerin ve toplumsal huzurun kaynağı olan değerler ve davranışlar manzumesidir.  Gençlerimizin bu değer ve davranışları öğrenip uygulaması ve toplumumuzu daha iyi ve güzele ulaştırma çabasında rol oynaması bizlerin elindedir. 

Her konuda bize örnek olan Peygamberimiz (s.a.v.) elbette bu konuda da en güzel örnektir. O, gençlere ve onların eğitimine çok önem veriyordu. 40 yaşında peygamberlikle şereflendirildiğinde O’na ilk iman edenlerin çoğu gençler olmuştu. Peygamber Efendimiz; kadın-erkek, genç-yaşlı, zengin-fakir, hür-köle ayrımı yapmadan tüm insanları İslam’a davet etmişti. Davetin ilk dönemlerinde müşrikler büyük bir tepki gösterip halkın üzerinde baskı kurdular. Bu baskıya rağmen Peygamberimizin davetine uyup iman edenlerin çoğu gençti. İslam’ı kabul eden gençler, Hz. Peygamber’in en büyük destekçisi ve yardımcısı olmuşlardı. Her biri hakikati arayan, idealist gençlerdi. Peygamberimiz onlarla özel olarak ilgilenir, onlara güvenir ve güvenilmesini isterdi. Kendisi de güvenini onlara sorumluluk vererek gösterirdi. Peygamberimiz kendisi daha hayattayken Hz. Ali, Abdurrahman bin Avf, Abdullah bin Mesud, Zeyd bin Sabit gibi genç sahabilere fetva verme yetkisi vermiş, vahiy kâtiplerini de genellikle gençlerden seçmişti. İslam’a davet mektuplarını gençlere yazdırmış ve onlarla göndermişti. Yaptığı antlaşmaları genellikle Hz. Ali’ye yazdırırdı. 15 yaşında bile olmayan Zeyd bin Sabit’e Süryanice ve İbranice gibi, o gün için çok ihtiyaç duyulan yabancı dilleri öğrenme vazifesi vermişti. 25 yaşlarında bir genç olan Mus’ab bin Umeyr’i Medine’ye öğretmen olarak göndermişti. 21 yaşındaki Muaz bin Cebel’i de Yemen’e kadı ve öğretmen olarak tayin etmişti. Muaz (r.a.) Yemen’e giderken Peygamberimiz (s.a.v.) ona:

“−Sana bir dava geldiğinde nasıl ve neye göre hüküm verirsin?” diye sordu. Muaz:

“−Allah’ın kitabına göre hüküm veririm” dedi. Peygamberimiz:

“−Eğer Allah’ın kitabında aradığın hükmü bulamazsan neye göre hüküm verirsin?” diye sordu. Muaz:

“−Rasulullah’ın o husustaki sünnetine göre hüküm veririm” dedi. Peygamberimiz:

“−Eğer Rasulullah’ın sünnetinde de bir hüküm bulamazsan ne yaparsın?” diye sorunca Muaz:

“−O zaman ben de kendi içtihadımla hüküm veririm” dedi. Bunun üzerine Allah Rasulü (s.a.v.):

“−Rasulü’nün elçisini, Rasulü’nün hoşnut olacağı şeye muvaffak kılan Allah’a hamd olsun!” buyurdu (Tirmizî, Ahkâm, 3).

Görüldüğü gibi Peygamberimiz genç sahabilerini sevmiş ve onlara değer vermiş, onları en güzel şekilde yetiştirmiş ve onlara güvenerek, İslam’ın yayılması ve yaşanmasında mühim roller vermiştir. Onlar da kendilerine verilen görevleri büyük azim ve heyecanla yerine getirmişlerdir. 

İslam’ın ilk yıllarında vahiyle büyük bir değişim ve dönüşüm yaşayan toplumun, kazandığı hasletleri koruması ve yayması için nasıl gençlerin enerjisi vesile olduysa bugün de toplumun ihtiyacı olan gelişimin kaynağı gençler olacaktır. O’nun (s.a.v.) gençlerle kurduğu samimi iletişimi biz Müslümanlar da örnek almalı, geleceğimiz olan gençlerle yakından ilgilenerek onlara hak ettikleri değeri vermeliyiz. Onlara güvenip onurlandırmalı ve onları, Asrı Saadetin yıldızları gençlere dönüşmeleri için cesaretlendirmeliyiz. Unutmamalıyız ki gençlerimiz geleceğimizi aydınlatacak en değerli cevherimizdir… 

                                                                                                                          Rahime OĞUL

                                                                                                                                   Vaiz

MEAL OKUYORUM

Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu hem daha iyidir hem de sonucu daha güzeldir.

(İsrâ, 17/35)

GÜNÜN DUASI

“Allah’ım! Sen benim Rabbimsin! Beni sen yarattın. Ben senin kulunum; gücüm yettiğince ezelde sana verdiğim sözümde ve vaadimde durmaktayım. Yaptığım kötülüklerin ve işlediğim kusurların şerrinden sana sığınırım. Bana lütfettiğin, üzerimdeki nimetlerini yüce huzurunda minnetle anıp, itiraf ederim. Aynı şekilde günahımı da itiraf ederim. Beni bağışla; çünkü senden başka hiçbir kimse günahları affedip bağışlayamaz.” (Buhârî, De’avât, 2, 15)

HER GÜNE BİR HADİS 

“İyi şeyler söyleyerek iyi sözler taşıyarak (küs) insanların arasını bulmaya çalışan kimse yalancı sayılmaz.”

(Tirmizî, Birr, 26)

BİR SORU-BİR CEVAP

 Zekât, vekâlet, havale, EFT vb. yollarla ödenebilir mi?

 Kişi zekâtını, bizzat kendisi elden verebileceği gibi, başkasına vekâlet vermek veya havale yoluyla da verebilir. Burada önemli olan, zekâtın, zekât alacak kişiye ulaşmasıdır (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 187, 189).

İYİLİK GÜZEL AHLAKTIR İYİLİK GÜZEL AHLAKTIR

(Fetvalar,DİB Yay.syf.247) 

Kaynak: HABER MERKEZİ