İslam dini emanet, merhamet ve adalet gibi manevi değerleri emreden evrensel bir dindir. Dinimiz toplumun her kesimine yönelik kolaylıklar ve haklar tanımıştır. Bu kapsamda engellilere gösterilen hassasiyet, Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde açıkça belirtilmiştir. Engellilere tanınan kolaylıklar, onların topluma katılımlarını sağlamak ve dini yükümlülüklerini yerine getirirken zorluk yaşamalarını önlemek amacı taşır. Akli melekesi yerinde olmayan kişiler ise sorumlu tutulmamıştır. Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar (Bakara 2/286).
Kur’an-ı Kerim, engelli bireylerin toplumsal hayata katılımlarını destekleyen ve onlara kolaylık sağlayan pek çok hüküm içerir. En dikkat çekici örneklerden biri, Abese suresinde geçer: Peygamber Efendimiz (s.a.v.), görme engelli sahabi Abdullah İbn Ümmü Mektum’un sorusuna cevap vermediği için uyarılmıştır. Bu olay, İslam’da engelli bireylere gösterilen saygı ve ilginin önemini vurgular. İslam’ı tebliğde dikkat edilmesi gereken esasların çok tesirli bir üslupla beyan edildiği Abese suresindeki konu ile ilgili ayet-i kerimelerin iniş sebebi olarak şöyle bir olay nakledilir:
Bir gün Allah Rasulü (s.a.v.), Kureyş’in bazı ileri gelenlerine İslam dinini anlatıyordu. O sırada, yanına daha önce Müslüman olmuş olan âmâ (görme engelli) sahabi Abdullah ibn. Ümmü Mektum (r.a.) geldi. Peygamberimiz (s.a.v.)’e, Allah’ın kendisine bildirdiği hakikatlerden bazı şeyler öğrenmek istediğini söyledi. Fakat görüşmekte olduğu Kureyş ileri gelenlerini ikna ile meşgul olan Peygamberimiz onunla ilgilenemedi. Abdullah ibn. Ümmü Mektum’un ısrarlı bir şekilde sorusunu sorması sebebiyle de Peygamberimiz yüzünü ekşitti. Bunun üzerine Abese suresinin 1. ayeti (Yüzünü ekşitti ve başını çevirdi) nazil oldu. Bu ayetin inişinden sonra Rasul-i Ekrem (s.a.v.), İbn Ümmü Mektum’a pek çok iltifat ve ikramlarda bulunmuştur. Ayrıca kendisine rastladığı zaman da; “Merhaba, kendisi hakkında Rabbimin beni itâb ettiği (uyardığı) kimse!” buyururdu (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’an, 73).
Bir başka örnek, Nur Suresi 61. ayette görülür: “Kör olana güçlük yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur...” (Nur 24/61). Bu ayet, engelli bireylerin günlük yaşantılarında karşılaşabilecekleri zorlukların göz önünde bulundurulması gerektiğini ve onlara kolaylık sağlanmasının dinî bir gereklilik olduğunu ifade eder.
Peygamber Efendimiz buyurdu ki: “Âmâya rehberlik etmen, sağır ve dilsize anlayacakları bir şekilde anlatman, muhtaç bir kimseyi ihtiyacını tedarik etmesi için gerekli yere götürmen, derman arayan dertlinin imdadına koşman, koluna girip güçsüze yardım etmen, konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade edivermen, bütün bunlar sadaka çeşitlerindendir” (İbn Hanbel, V, 152).
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), engellilere karşı merhametli ve adil davranılmasını teşvik etmiş ve onlara kolaylık sağlamıştır. Görme engelli olan Abdullah İbn Ümmü Mektum’u müezzin olarak tayin etmiş ve Medine’den ayrıldığında onu vekil bırakmıştır. Bu davranış, engellilerin toplumda aktif roller üstlenebileceğini ve hak ettikleri saygıyı görmeleri gerektiğini göstermektedir.
Peygamberimiz engellilere namaz gibi ibadetlerde de kolaylık tanımıştır. Bir hadiste şöyle buyurur: “Namazı ayakta kıl, gücün yetmezse oturarak kıl, ona da güç yetiremezsen yan yatarak kıl” (Buhârî, Taksîru’s-salât, 19). Bu hadis, fiziksel engelleri olan bireylerin ibadetlerini yerine getirirken zorlanmamaları için tanınan esnekliği açıkça gösterir. Farz namazları ayakta kılamayan kimselerle, ayakta kıldıklarında başka bir rahatsızlığı oluşan veya hastalığı artan, ya da hastalıktan iyileşmesi geciken kimseler, namazlarını oturarak kılarlar. Rükû ve secde yapmaya güç yetiremeyen kimseler ise namazlarını ima ile kılarlar.
İnsan, Allah’ın yarattığı en değerli varlıktır. Temel haklar açısından insanlar arasında fark yoktur. “Allah sizin suretlerinize ve servetlerinize bakmaz; fakat kalplerinize ve amellerinize bakar” (Müslim, Birr, 32) hadisi, İslam’ın insanları değerlendirirken dış görünüşlerine değil; iç görünüşlerine, niyetlerine ve amellerine baktığını ortaya koymaktadır. Allah katında değerli olmak, iyi bir kalbe ve güzel amellere sahip olmakla mümkündür…
Salih BİLGİLİ
Vaiz
MEAL OKUYORUM
Bizi dosdoğru yola ilet; nimetine erdirdiklerinin yoluna; gazaba uğramışların yoluna da, dalalete sapmışların yoluna da
değil!
(Fâtiha, 1/6-7)
GÜNÜN DUASI
Ey merhametlilerin en merhametlisi! Affetmediğin hiçbir günah, feraha çevirmediğin hiçbir tasa, senin razı olduğun
şeylerden karşılamadığın hiçbir ihtiyaç ile beni baş başa bırakma.” (Tirmizî, Salât, 343)
HER GÜNE BİR HADİS
“Seni şüphelendireni bırak, şüphelendirmeyene bak. Çünkü doğruluk kalbin (tereddütsüz biçimde) huzura ermesidir. Yalan ise şüpheden ibarettir.”
(Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 60)
BİR SORU-BİR CEVAP
Merhem ve ilaçlı bant kullanmak orucu bozar mı?
Deri üzerindeki gözenekler ve deri altındaki kılcal damarlar yoluyla vücuda sürülen yağ, merhem ve benzeri şeyler emilerek kana karışmaktadır. Ancak cildin bu emişi, çok az ve yavaş olmaktadır. Diğer taraftan bu işlem, yeme içme anlamına da gelmemektedir. Bu itibarla, deri üzerine sürülen merhem, yapıştırılan ilaçlı bantlar orucu bozmaz (DİYK 22. 09. 2005 tarihli karar (Fetvalar,DİB Yay.syf.281)