İslam, Yüce Allah (c.c.)’ın Peygamberimiz (s.a.v.) aracılığıyla insanlığa gönderdiği son dindir. Hz. Âdem ile başlayan ilahî mesaj, Peygamberimize indirilen Kur’an-ı Kerim’le taçlanmıştır. İslam’ın evrensel mesajları ve hükümleri, zaman ya da mekân fark etmeksizin bütün insanlık için kıyamete kadar geçerlidir. Kur’an-ı Kerim’de geçen “Şüphesiz Allah katında din, İslam’dır...” (Âl-i İmran 3/19) ve “Kim İslam’dan başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecektir. Ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır” ( Âl-i İmran 3/85) ayetleri bu gerçeği ifade eder. 

İslam’ın ana kaynakları Kur’an ve sünnettir. Kur’an-ı Kerim, Allah Teâlâ tarafından bütün insanlığa gönderilen son ilahî kitaptır.

Kur’an-ı Kerim’den sonra dinin ikinci kaynağı ise sünnettir. Sünnet, Sevgili Peygamberimizin hayat tarzı, sözleri, fiilleri ve onayları/tasvipleridir. Sünnet, Kur’an’ın hükümlerini açıklar. Kur’an, bize imanı ve yalnızca Allah’a kul olmayı emretmiş; sünnet imanın hakikatlerini öğretmiştir. Kur’an, bize imanımızın gereği olan ibadetleri emretmiş; sünnet, bu ibadetleri nasıl yapacağımızı göstermiştir. Kur’an, bize güzel ahlakı emretmiş; sünnet ise Peygamberimizin şahsında erdemli bir hayata model olmuştur. Bu yüzden biz, on dört asırdır İslam’ı bu iki ana kaynaktan öğreniriz. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

“Sözlerin en doğrusu Allah’ın kitabıdır, 

Rehberliğin en üstünü Muhammed’in rehberliğidir” (Nesâî, Îdeyn, 22).

İnanan insanların, İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak esaslarını Kur’an ve Sünnet ışığında bir bütün olarak öğrenme, öğretme ve yaşama gibi bir sorumluluğu vardır. Aksi halde sahte dini kimliklerin ve yanlış dini bilgilerin ortaya çıkıp karşılık bulmasına uygun bir zemin hazırlanmış olur.

Allah’ın kitabını ve Peygamberimizin sünnetini itibarsızlaştırmaya yönelik gayretlere karşı uyanık olmak her müminin görevidir. Kur’an hakkında kuşku oluşturmaya, Hz. Peygamber’in bağlayıcılığının ve hadis külliyatının toptancı bir yaklaşımla güvenilirliğini sorgulamaya, Kur’an ve sünnet bütünlüğünü bozmaya yönelik eylem ve söylemlerin dinin özünü hedef aldığı unutulmamalıdır.

AİLE OLMAK AİLE OLMAK

Son iki asırda İslam dünyasında yaşanan medeniyet krizlerinin etkisiyle bazı kişi ve gruplar, yük olarak gördükleri dinî geleneği ve ilmî mirası acımasızca eleştirmekte, itibarsızlaştırma gayreti içerisine girmektedir. 

Bu anlayıştaki kişi veya grupların sağlıklı bir dinî söylem oluşturmaları ve toplumda bir karşılık bulmaları mümkün değildir.

1400 yılı aşan İslam ilim geleneği içinde oluşmuş olan dinî okuma, anlama ve yorumlama usullerini yok sayan kişiler iyi niyetli olarak nitelenemez. Hz. Peygamber’in ashabı ve geçmiş âlimler hakkında ağır ithamlarda bulunmak, ilmî eleştiri sınırlarını aşarak onları tahkir edici bir üslupla yargılamak asla kabul edilemez.

Mümin, ancak Allah’a ve Rasûlü’ne mutlak bir itaatle bağlanır. Aklının ve vicdanının kontrolünü bir başkasının eline bırakmaz. Bu itibarla, bir ideolojiye körü körüne teslim olmaya çağıran, sorgulama ve eleştiriye açık olmayan yapılara karşı uyanık olmak inananlar için bir zorunluluktur.

İslam’a göre Hz. Peygamber’den başka “masum ve tartışılmaz” bir otorite kabul edilemez.  Hiçbir kimse ve hiçbir yapı, kendisini dinin mutlak temsilcisi olarak göremez ve insanları kendisine kayıtsız şartsız itaat ve bağlılığa çağıramaz. 

Dini yaşamada ölçümüz, daima Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizin sünneti olmalıdır.

Bize düşen, yüzyıllar boyunca topraklarımızda oluşan ve dinî hayatımızı ayakta tutan Anadolu irfanına sahip çıkmaktır. İslami geleneğimizin köklü çınarını, hurafelerden uzak, sağlıklı ve sağlam kaynaklardan beslemeye özen göstermektir. Din kisvesi altında asılsız hüküm ve hikâyelerle dini tahrif etmek isteyenlerin, köklü Anadolu irfanına zarar vermeyi hedeflediğini asla gözden kaçırmamaktır.

Yüce dinimiz İslam yalnızca Müslümanlar için değil, bütün insanlar, hatta bu kâinatı paylaşan bütün canlılar için merhameti ve adaleti öngören bir dindir. İslam asla korku ve şiddet dini değil, aksine rahmet ve esenlik dinidir. İslam’ı şiddetten yana göstermeye çalışanlara fırsat vermemek her Müslüman’ın görevidir. Bu noktada kaba, dışlayıcı, nefret temelli ve tekfir edici bir dilin İslam’la hiçbir bağının olmayacağını idrak edelim. Peygamberimizin eşsiz örnekliğinde, birleştirici, kuşatıcı ve yumuşak bir üslubu benimseyelim. Şiddet yoluyla yüce dinimizi istismar eden yapıların sebep olduğu İslamofobi (İslam düşmanlığı ve İslam korkusu) ile en güzel mücadelenin bu şekilde olacağını unutmayalım. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:

“Ey iman edenler! Hep birlikte barışa girin. Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, sizin apaçık düşmanınızdır” (Bakara 2/208).

 Mehmet Keleş

 Dini İhtisas Merkezi Müdürü

MEAL OKUYORUM

Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz. (Bakara 2/154)

GÜNÜN DUASI

“Allah’ım! Senden dinde sebat etmeyi istiyorum ve doğruluğa azmetmeyi de istiyorum.  Nimetine şükretmeyi ve sana güzel bir şekilde ibadet edebilmeyi istiyorum. Doğruyu konuşan bir dil ve eğriliklerden  uzak bir kalb diliyorum.  Allah’ım! Senin bildiğin her çeşit şerden sana sığınıyorum.  Bildiğin bütün hayırları senden istiyorum. Bildiğin günahlarımdan dolayı senden bağış diliyorum. Şüphesiz Sen gaypları bilensin.” (Tirmizî, De’avât, 23)

HER GÜNE BİR HADİS

“Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona  hainlik yapmaz, ona yalan söylemez, onu zor durumda yüzüstü bırakmaz”

 (Tirmizî, Birr, 18)

BİR SORU-BİR CEVAP

Zekât, vekâlet, havale, EFT vb. yollarla ödenebilir mi?

 Kişi zekâtını, bizzat kendisi elden verebileceği gibi, başkasına vekâlet vermek veya havale yoluyla da verebilir. Burada önemli olan, zekâtın, zekât alacak kişiye ulaşmasıdır (İbn  bidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 187, 189). (Fetvalar,DİB Yay.syf.247)

Kaynak: HABER MERKEZİ