Rabbimiz insanoğlunu bir anne ve bir babadan yaratmış, sonra kıyamete kadar nesiller meydana getirmiş ve getirecektir. Ailenin temeli anne ve babadan meydana gelmektedir. Toplumun en küçük yapıtaşı ailedir. Milletleri meydana getiren, ailelerin toplamıdır. Birlik ve beraberliğin tesisinde aile önemli iken, bozulma da aynı yönde aileden makes bulmaktadır. Dolayısıyla toplumlar, ideolojiler ve dinler aile üzerine çalışmayı önemsemişlerdir.
İslam dini de aileye ziyadesiyle önem atfetmiştir. Bu meyanda evlenmeyi, aile kurmayı, çocuklarla genişlemeyi salık vermiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, “Ben (kıyamet günü diğer) ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim” (İbn Mâce, “Nikâh”, 1) buyurmasının da temelinde aileye yapılan atıf vardır. Bir diğer hadisinde Allah Rasulü; “Kadınlar, erkeklerle birlikte bir bütünü tamamlayan diğer yarıdır” (Ebu Davud, “Taharet”, 94) buyururken her iki tarafın evlilikle hayatlarını tamamladıklarına vurgu yapmıştır. Rabbimiz, erkek ve kadının sükûnet bulmaları, adeta ait oldukları limanlara sığınmaları sadedinde “Kaynaşmanız için size kendi türünüzden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır” (Rum 30/21) buyurarak ailenin önemine işaret etmiştir. Ecdadımız da aileye önem atfetmiş, geleneğimizde bunu yaşatmıştır. Kültürümüzde dini delillerin önemli olduğu düşünüldüğünde aile sistemimizin bugüne kadar sağlam bir şekilde gelmesine hem kültürümüzden aldığımız tavsiyeler hem de dini değerlerimiz vesile olmuştur.
Dünyanın bir imtihan sahası olduğu, bireylerin farklı farklı yaratıldığı düşünüldüğünde, hayatın içinde bazı problemlerin yaşanması tabiidir. İki farklı ortamda, kültür, bakış açısı, hayat standardı ve değerde yetişmiş bireylerin aile kurduklarında problemler yaşaması normal görülmelidir. Önemli olan problemin çıkması değildir. O problemi halledecek çözüm üreten bir yaklaşıma sahip olmaktır. Her iki taraf açısından da müspet yaklaşım olduğu sürece çözülemeyecek problem yoktur. Problemlerin de yapısına göre halledilebilecek veya halledilemeyecek olanları olabilir. Bireyler öncelikle kendileri, eğer aşamıyorlarsa aile büyükleriyle meseleyi halletme yoluna gitmelidirler. Bu konuda nasıl hareket edileceğine dair ayetler ve hadisler mevcuttur (Nisâ 4/35).
Her evlenen mutlaka iyi bir aile kurmayı hedefleyerek hareket etmektedir. Bu noktada huzurlu bir ailenin oluşması için bazı noktalara dikkat etmek gerekir:
- Bireyler tanışma faslında nasıl bir aile öngördüklerini müzakere etmelidir.
- Mutlaka kendilerini bağlayan değerleri önemsemeli ve bütün meselelerinde ona göre hareket etmelidirler. Bu meyanda, bir Müslüman olarak her iki taraf da İslam’ın emir ve nehiylerine göre bir eş olmayı ve kültürel değerlere aidiyetini vaat etmelidir.
- Problemlerin öncelikle aile içinde çözümünü arayarak bir aile olma bilinciyle hareket etmeyi yeğlemelidir. Problemin ne kadar fazla tarafı olursa o kadar büyüyeceği aşikârdır.
- Ekonomik durum, aile için de önemlidir. Ancak her ailenin kendine göre hareket etmesi, “başkası ne der”, “başkalarının şunu var bizim niye yok” gibi ilişkileri zedeleyici, karşı tarafı gücü aşan ekonomik zorlukların altına sokucu bir yola girilmemelidir. Günümüzde aile huzurunu kaçıran en önemli sebebin bu olduğu aşikârdır.
- Sosyal medyanın revaçta olduğu bir dönemde aileler şahsi olarak yaşadıkları her şeyi paylaşmamalıdır. Bu durum, özel hayatın kalmamasına, başkaları için yaşamaya dönüşecek ve sonuçta aile bireyleri birbirleri için kullanmaları gereken zamanları başkaları için kullanacaklardır. Süreç içinde bu durum, ailelerin parçalanmasına vesile olacaktır.
- Her ailenin kendi içinde özel ve mahrem tarafı olmalı, her iki taraf da bunu korumalıdır. Başkalarının bileceği veya bilmeyeceği özelleri yaşatmak ailenin mutluluğu açısından önemlidir.
- Aile bireyleri öyle bir bağla bağlı olmalıdır ki, her ne meseleleri olursa olsun aileyi sığınak görmeli, ancak orada huzur bulurum diye düşünmelidir. Mesele varsa, bir şekilde hallolur diye çabalamalıdır.
Rabbimiz, ailelerimize mutluluk nasip etsin, problemleri çözebilme iradesi versin ve ailemizi dünyada cennetimiz kılsın…
Betül ÖZTOPRAK
Vaiz
MEAL OKUYORUM
Sadakalar (zekât gelirleri) ancak şunlar içindir: Yoksullar, düşkünler, sadakaların toplanmasında görevli olanlar, kalpleri kazanılacak olanlar, âzat edilecek köleler, borçlular, Allah yolunda (çalışanlar) ve yolda kalmışlar. İşte Allah’ın kesin buyruğu budur. Allah bilmekte ve hikmetle yönetmektedir.
(Tevbe 9/60)
HER GÜNE BİR HADİS
“Dikkat edin! Yalancılıktan kaçının. Çünkü ister ciddi olsun, isterse şaka yollu olsun yalan söylemek Müslüman’a yakışmaz. Sakın kimse yerine getirmeyeceği bir şeyi küçük yaştaki çocuğuna (bile) vaat etmesin (bu davranış da yalancılığa girer).” (İbn Mâce, Sünnet, 7)
GÜNÜN DUASI
“Allah’ım! Ben gerçekten nefsime çok zulmettim. Günahları ancak sen bağışlarsın. Beni katından bir mağfiret ile bağışla, bana merhamet et. Şüphesiz sen çok bağışlayansın, çok merhametli olansın.” (Buhârî, Ezân 149)
BİR SORU-BİR CEVAP
Babası ile birlikte oturan kimse zekât ile mükellef midir?
İslam’da mülkiyetin şahsiliği esastır. Buna göre bir kimse babasıyla birlikte oturuyor olsa bile zekâta tâbi nisap miktarı mala sahip ise zekât ile mükelleftir. Ancak babası ile mallarını ayırmamışlar da ortak kazanıp ortak harcıyorlarsa, bu takdirde ellerindeki birikim üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan kişi zekâtla yükümlü olur. (Fetvalar,DİB Yay.syf.238)