ÇERKES SÜRGÜNÜ…

Vatanı kaybetmenin ne demek olduğunu en iyi Çerkesler –Tatarlar ve Balkan savaşlarında Anadolu’ya sürgün edilenler bilir. Bütün dünyada en fazla Çerkes nüfusu Türkiye’dedir.

Anadolu mozaiğinin yapı taşlarından Çerkeslerin, sürgün yıllarının acısını anlatıyorlar… Çerkesler, 160 yıl önce Anavatanlarından dünyanın dört bir yanına dağılmak zorunda kaldılar… Bu sürgünde binlercesi yollarda can verdi.

Çerkesler her yıl 21 Mayıs ayında sürgünü alıyorlar…

Onlarında NARTH destanı var. Eski yunan, Sümer mitolojisinden Gılgamış destanından esintiler bulursunuz. Doğuşlarını anlatırlar. Pagan kültürünün yarı tanrısal hikâyelerini destanlaştırmışlardır.

Çerkeslerin yıllık acısını ve Kaf dağının ardındaki ülkelerini anlatıyor mitolojik bir efsane.

Kimi olaylar vardır ki, tarihin o ağır yükünü yaşarlar. Tarihte yaşananlar TOPLUMLARIN bu gününü de teslim alır.  O halkların zamanın akışında, tarihe karşı bir insanlık ahlaki sorumlulukları vardır.

İnsanoğlunun gözleri hep yaşlıdır…

Ben Kuzey Kafkasyalı sözcüğünü daha çok tercih ediyorum. Çok karmaşık bir yapı var aslında. Birbirine benzeyen, hemen aynı kıyafetleri giyen, hemen aynı dili kullanan, bazen farklı dil kullanan halklar...

Aralarında belli farkları da var. Aynı kültür örf adet yaşayan, aslında aynı tarihi süreci yaşamış, aynı kaderi paylaşmış bir toplumsal yapı var. Bir araştırmada Kafkasya’da yaklaşık 200’e yakın dil konuşuluyor.

Balkan ve orta Avrupa da durum benzer durum olsa da, bu kadar karmaşık bir yapı yok. Kafkasya’da o kadar çok halklar var ki, araştırmacı tarihçiler bile bazen çok zorlanıyorlar. Her araştırmada farklı bir kültür, dil ve din unsurlarına  rast geliniyor…

Eskişehir’de  soykırıma karşı  yürüdüler…

Tarihin en eski dönemlerinden beri yaşadıkları Anayurtları Kafkasya'da eşsiz bir dil ve kültür geliştire Çerkesler, yüzyıllarca süren onurlu direnişlerine rağmen, Çarlık Rusya’sı ile, büyük devletlerin kolonyalist politikaları ve stratejik hedefleri doğrultusunda soykırıma uğradı. Anavatanlarından sürgün edildi.

BÜYÜK SÜRGÜN ÇEŞİTLİ ETKİNLİKLERLE ANILIYOR

Çerkes sürgününün 160. Yılı, dünyanın farklı ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'deki Çerkes diasporası tarafından da çeşitli etkinliklerle anılıyor.

1864 Çerkes Sürgünü nedir?

İnsanlık tarihinin acı olaylarından hadiselerinden biri olan Çerkes sürgünü, üzerinden 160 yıl geçmesine rağmen hala gözyaşlarıyla anılıyor.

Çarlık Rusya’sının, stratejik açıdan önemli gördüğü Kafkaslardan Çerkes halkını sürgüne göndermesinin üzerinden 160 yıl geçti.

Rusya’nın Karadeniz sahiline inme politikası gereği, Kuzey Kafkasya’yı ele geçirme amacıyla, 1556’dan itibaren başlattığı Kafkas-Rus Çarlığı savaşı yıllarca devam etti.

Çerkesleri yok ederek Kafkas Dağları'nın iç kesimlerine ilerleyen Ruslar, teslim olan Çerkesleri ya, Çarlık ordusuna katılma ya da göç etme seçeneğine zorladı.

21 Mayıs 1864’ten itibaren Çerkes toplulukları başta, Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere, dünyanın çeşitli bölgelerine sürgün edildi.

Resmi olmayan rakamlara göre 1,5 milyona yakın Çerkes, bir ay içinde sürgüne tabi tutuldu. Yol şartları, salgın hastalıklar ve açlık gibi nedenlerden yaklaşık, 500 bin Çerkes hayatını kaybetti.

Sürgüne tabi tutulanlar, Karadeniz limanlarından gemilere bindirildi ve birçoğu Balkanlara ve Anadolu’ya geldiler.

Zira Çerkes kültüründe ve geleneğindeki en ağır bedel 160 yıl önceki bir olaydır. Çerkesler İstanbul, İzmir, Samsun, Eskişehir, Sakarya, başta olmak üzere birçok yerde her yıl 21 Mayıs’ında sürgünü anıyorlar o kara günü hatırlıyorlar. Bir daha böyle bir gün yaşamamak için meşaleleri yakıyorlar.

Çerkesler, tam 160 yıl önce yaşadıkları sürgünü ana vatanlarındaki öten kuşlarının sıla hasretini bugün bile bütün canlılığıyla yaşarlar.

Çerkes halkının bugün de gündeminde geri dönüş tartışmaları ciddi bir yer tutuyor. Hatta çift vatandaşlık alan da var. Abhazya’nın BM’lerce tanınması onlar için çok önemli... Bazı Çerkeslerin asıl sorumluluğun anavatana dönmek ve oranın yaşaması, gelişmesi olduğunu söylerken, Türkiye'deki Çerkes DİASPORO’sunun mücadele etmek gerektiğini savunanlar da az değil.

Çerkesler arasında bu iki çizgi pek çok meseleye dair farklı fikirlerle birlikte varlığını sürdürüyor.

Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti, Çerkes asıllı çok önemli yöneticiler, askerler, sanatçılar, gazeteciler, bilim insanları, akademisyenler siyasetçiler yetişmiştir. En Önemli isimleri de Rauf Orbay, Eşref Kuşçubaşı, Bekir Sami kunduh, Deli Halit Paşa Recep Peker, Ahmet Necdet Sezer, Fahri Korutürk, Abdüllatif Şener, Çetin Doğan, Abidin Ünal, Önder Sav, Tanzimat dönemi edebiyatçılarından olan Ahmet Mithat Efendi direkler arasını ve birçok eserler verirken Ömer Seyfettin’i de unutmamak lazım.

21 Mayıs Sürgün anmalarının son yıllarda daha kitlesel olması bu konudaki duyarlılığın gelişmesi de, ayrıca dikkat çeken bir nokta bu Çerkes halkının kültürel talepleri de son yıllarda daha öne çıkar bir halde yüzyıldır da hala kendini anlatabilmiş değil.

Çerkes Hakları deklarasyonu yayımlıyorlar. Seslerinin daha çok duyulmasını istiyorlar. “Artık ayağımıza bağlanan asimilasyon prangasını söküp atıyor, dilimizi, kültürümüzü, kimliğimizi korumak ve geliştirmek için ne gerekiyorsa yapacağımızı belirtiyoruz” açıklamalarını her yıl yapıyorlar.

Türkiye’de kimsenin asimilasyon yaptığı da yok. Bunu neden söylüyorlar anlayabilmiş değilim!

Türkiye’de Kafkasya kökenli olan ve Çerkes adı verilen etnik yapı içinde, Adige, Abhaz, Abaza, Çeçen, Oset, Dağıstanlı, Karaçay, gibi alt kimlikler de bulunuyor.

Son zamanlardaki talepleri anadilde eğitim gibi konuları dile getirmektedirler.  Aslında bu konularda hiçbir sıkıntıları da yoktur.  Birçok Kafkas dernekleri Çerkes’çe dilini öğretmek içim kurslar açmıştır. Her zaman kültürlerini, geleneklerini, inançlarını özgürce sürdüre gelmektedirler.

Atatürk’ün ne mutlu Türk’üm dediği, Ay Yıldızlı Bayrağımızın altında ve vatanımızın hizmetinde olmak en büyük vatanseverlik değil midir?

ÖNERİ KİTAP.

Walter Richmond, şimdiye kadar hiç kullanılmamış arşiv belgelerinden faydalanarak, bu unutulmuş soykırımın ayrıntılı bir tarihi değerlendirmesini yapıyor ve yaklaşık beş nesildir diasporada devam eden var olma mücadelelerine ışık tutuyor. Her çerkesin okuması gereken bir kitap…