İnsanın hayata ilk adımıyla hem maddi hem de manevi ihtiyaçları ortaya çıkar. Maddi ihtiyaçlar denildiğinde aklımıza hemen yemek, içmek, giyinmek, barınmak, iş ve aş gibi unsurlar gelir. Günlük hayatımızda bu ihtiyaçları karşılamak için çabalarız. Ancak manevi ihtiyaçlarımız için tek unsur vardır: Maneviyat…

Kur’an-ı Kerim’de; insanın fıtrat üzere yaratıldığından bahseden ayette (Rum 30/30) belirtildiği gibi, yaratılışımızın özü hakikatte inançtır, yani Allah’a inanmak ve O’na yönelmektir. Hepimiz, hayata geldiğimiz andan itibaren mutlu, huzurlu ve endişesiz bir yaşam isteriz. Bunun için, hayatımızın merkezine bazı değerleri yerleştirir ve deriz ki: “Bu ihtiyaçlarımızı ne kadar gerçekleştirirsek, o kadar mutlu oluruz”. Ancak burada çok önemli bir nokta vardır: Hayatımızın merkezine koyduğumuz ölçüt ya da değer doğru olmazsa, hüsrana uğrar ve endişelerle boğuşuruz.

Şimdi, şu soru kendiliğinden doğmaktadır: “Öyleyse hayatımızın merkezine neyi koymalıyız?”

Bu sorunun cevabını Kur’an, yukarıda geçen ayetle vermektedir. Bizi gerçekten mutlu edecek, endişelerimizden arındıracak amaç, fıtratımızın özü maneviyatımız ve inancımızdır. İnancımız ne kadar güçlü olursa, o kadar huzurlu ve mutlu oluruz. Peki, inancı güçlü kılmanın yolu nedir?

“Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat 51/56).

Bu ayette belirtildiği gibi, kulluk bilinci ve ibadet hayatı, insanın gerçek huzur kaynağıdır. İbadet ise bireysel olduğu kadar, toplumsal bir boyut taşır. İslam; birlik ve beraberliği, ortak kültürü ve değerleri paylaşan bir topluluk meydana getirmek gayesini güder. İşte tam da bu noktada cami kavramı devreye girmektedir.

İnsanın yaşadığı hayatında öncelikleri vardır. Bu önceliklerini maneviyatına verirse hayatını sorunsuz, disiplinli ve huzurlu bir şekilde yaşar. Bunu gerçekleştirebilmesi için hayatının merkezine camiyi alması gerekmektedir. 

Caminin anlamı, “toplayan, bir araya getiren” demektir. Camiler, şehir hayatında bizi bir araya getiren, inancımızı pekiştiren, huzurumuzu ve mutluluğumuzu artıran mekânlardır. Şehirler toplumun kalbidir, aynasıdır. Onun merkezinde ne varsa halkın inancı ve yaşantısı o tarzda olur. Bu yüzden şehirlerimizin kalbine, yani toplumun ortak değerlerinin merkezine camileri yerleştirmeliyiz.

Bunu en güzel şekilde, bize örnek olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hayatında görürüz. Peygamberimiz, hicret esnasında Kuba’da yaklaşık 14 gün kaldığında hemen bir mescit inşa ettirmiştir. Medine’ye vardığında da yaptığı ilk iş Mescid-i Nebevî’yi inşa etmek olmuştur.

O, yaptırdığı mescidi sadece bir namaz kılma, ibadet etme yeri olarak kullanmamıştır. Aksine sosyal hayatın ihtiyaç duyulan tüm aktivitelerini mescitte yani camide yapmıştır. Güreş müsabakaları, folklorik oyunları, nikâh ve nişan merasimlerini ve sahabilerle her konudaki istişarelerini camide gerçekleştirmiştir. Hatta elçi ağırlama vazifesini de camide ifa etmiştir. Cami bu denli hayatın merkezine alınınca toplumun birliği ve huzuru da kendiliğinden gelmiştir.

Peygamberimizin cami hassasiyetinden ve uygulamalarından açıkça anlıyoruz ki O (s.a.v.), camileri hayatın merkezi olarak görmüştür. O’nun bu davranışı, mescitlerin bireysel ve toplumsal hayatımızdaki önemini bizlere en güzel şekilde göstermektedir.

BİN AYDAN HAYIRLI GECE: KADİR GECESİ BİN AYDAN HAYIRLI GECE: KADİR GECESİ

Günümüz insanı, modern hayatın ve teknolojinin getirdiği bireyselleşme ile evine, işine ve içine kapanmış durumdadır. Büyük şehirlerin kalabalık sokaklarında bile insanlar yalnızlaşmıştır. Bu durum, toplumsal birlik ve beraberliği zedelemektedir. Aynı mahallede oturan, aynı iş yerinde çalışan insanlar birbirlerinden habersiz yaşamaktadır. Bunun sonucu olarak insanlar, hayatlarının merkezine manevi değerler yerine maddi unsurları koymaktadır. Ancak hepimiz biliyoruz ki makam, mevki, mal ve mülk geçicidir.

Eğer daha huzurlu bireyler ve daha sağlam bir toplum inşa etmek istiyorsak, hayatımızın merkezine inancımızı koymalı ve camileri “şehirlerimizin kalbi” haline getirmeliyiz. Camiler, bizi bir araya getiren, kardeşliği güçlendiren, yalnızlığımızı gideren ve ruhumuzu besleyen en önemli mekânlardır. Hayatımızı ve şehirlerimizi camilerle inşa edelim ki geleceğe birlik ve beraberlik içinde sağlam adımlarla yürüyelim…

                                                                                                                                    Cemil PAMUK

                                                                                                                                      Şube Müdürü

MEAL OKUYORUM

Size bir selâm verildiğinde ya daha güzeli ile veya dengi ile karşılık verin. Allah, her şeyin hesabını tutmaktadır.

(Nisa 4/86)

GÜNÜN DUASI

“Sizden biriniz aksırdığı zaman; ‘elhamdülillah ‘alâ külli  hâl (her hâl için elhamdülillah) desin. Kardeşi veya arkadaşı da ona, ‘yerhamükellah (Allah, sana rahmet / merhamet etsin) desin. Aksıran da (tekrar); ‘yehdîkümüllahü ve yuslihu 

bâleküm (Allah, size de hidayet versin ve işinizi düzeltsin  / kalbinizi ıslah etsin) desin.” (Buhârî, Edeb, 126)

HER GÜNE BİR HADİS

“Müslümanlar arasında aldatma olamaz!  Bizi aldatan, bizden değildir!”  (Dârimî, Büyû’, 10)

BİR SORU-BİR CEVAP

Diş tedavisi yaptırmak orucu bozar mı? 

Sırf diş tedavisi sebebi ile oruç bozulmaz. Tedavinin ağrısız gerçekleşmesi için yapılan enjeksiyonlar da beslenme amacı taşımadığı için orucu bozmazlar. Ancak tedavi sırasında yapılan başka işlemler sebebi ile -mesela ağız su ile çalkalanırken- boğaza su, kan veya tedavide kullanılan maddelerden biri kaçarsa oruç bozulur ve kaza edilmesi gerekir.(Fetvalar,DİB Yay.syf.283)

Kaynak: HABER MERKEZİ