Merhaba Değerli Okurlar;
Geçtiğimiz hafta anlaşmalı boşanma protokolünün sonuçlarından bahsetmiştik.
Bu hafta ise tıp hukukunu ve tıp hukukunun ülkemizde uygulanması ile ilgili durumlardan bahsedeceğiz.
Bilindiği üzere zor bir süreçten geçmekteyiz. Bir seneden fazla süredir etkisi altında kaldığımız Covid-19 hastalığının etkisi bitmediği gibi uzun bir sürede bitecek gibi durmuyor.İnsan sağlığının ne kadar önemli olduğunu da bu süreç bize fazlası ile anlattı.
Sağlığın bizim için ne kadar önemli olduğu yadsınamaz bir gerçek. Bu sebeple bu yazımızda tıp hukuku başlığı altında haklarımızdan bahsedeceğiz.
TIP HUKUKU?
Tıp hukuku, doktor ile hasta arasındaki ilişkileri ve bu ilişkilerin hukuki niteliği ile karşılıklı hak, yükümlülük ve sorumlulukları düzenlemektedir. Düzenlemede, tıbbın uygulanmasından kaynaklanan sağlık uygulayıcılarının hak ve yükümlülükleri, hasta hakları, gibi konuları ele alan hukuk dalıdır.
Tıp hukukunun genel konularını özetleyecek olursak tıbbın hiç ya da eksik uygulanmasından, teşhis ve tedavi ana yükümlülüklerinin dışında yan yükümlülüklere aykırı davranıştan, standart tıbbi uygulamadan sapma durumunda oluşan zararlardan doğan sorumluluklar, hak kayıpları ve bunların hukuki temelleri tıp hukukunun asıl konularıdır diyebiliriz.
Bununla ilgili olarak, hizmetin verildiği kurumun niteliğine göre (kamu kurumu ya da özel) idare hukuku veya medeni hukuk kuralları çerçevesinde, eylemin aynı zamanda suç oluşturması durumunda ise ceza ve zaman zaman da disiplin hukuku kuralları devreye girebilmektedir.
Uygulamada ise en çok karşılaştığımız tıp hukukundan kaynaklı dava türü MAL PRACTİCE davalarıdır.
MAL PRACTİCE (Malpraktis-Hastane, Doktor hatasından kaynaklı davalar)
Hatırlarsanız eskiden haberlerde, halen de duyduğumuz haberler olmakla birlikte “Ameliyat sonucu doktor makası hastanın karnında unuttu.’’ Gibi ilginç haberlerle karşılaşıyorduk. Bundan kaynaklanan bir komplikasyonolduğu zaman hastaneye karşı açacağımız dava MAL PRACTİCE davasıdır. Geç müdahale ya da hiç müdahale edilmeme sonucunda hasta ölür yahut kalıcı bir rahatsızlıkla karşı karşıya kalırsa burada da hastaneye karşı açacağımız dava da MAL PRACTİCE davasıdır.
MAL PRACTİCE (doktorun tıbbi hatası) doktorun veya tıp merkezi, poliklinik, sağlık ocağı, özel muayene, hastane vb. sağlık kuruluşlarının bilgisizliği, deneyimsizliği veya ilgisizliği nedeniyle yanlış teşhis, hatalı tedavi veya eksik bakım hizmeti neticesinde hastanın zarar görmesi olarak tanımlanabilir. Bu tanımlamaya ilaveten Malpraktis (kötü hekim uygulaması) kavramı, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. maddesinde genel olarak şu şekilde tanımlanmıştır:
Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi “hekimliğin kötü uygulaması” anlamına gelir.
Ceza hukukunda tıbbi Malpraktisle ilgili bir düzenleme yapılmamıştır. Hekimin cezai sorumluluğu, Türk Ceza Kanunu kapsamında değerlendirilerek taksirle yaralama (madde 89) ve taksirle insan öldürme (madde 85) suçları kapsamında ele alınmaktadır.
Bazı durumlarda ise doktor hatası yapılmasa dahi aynı sonucun yaşanacağı ve hastanın aynı şekilde zarar göreceği de görülmüştür. Bu da nedensellik bağı ile açıklanabilir. Yaralanma veya ölüm ile sonuçlanan doktor hatalarında bu hata olmasa dahi aynı sonuç ortaya çıkacaktıysa doktorun hatası taksirle yaralama ya da taksirle insan öldürme suçları kapsamında değerlendirilmez. Bu durumda Türk Ceza Kanunu’nda yer alan İhmal Suretiyle Görevi Kötüye Kullanma Suçu (madde 257/2) oluşur.
Malpraktis davalarında hekimin cezai sorumluluğu ceza yargılaması kapsamında Cumhuriyet Savcılığı tarafından incelenir. Savcılık makamı gerekli incelemeleri yaparak suçun işlendiği yönünde makul şüphe oluşursa iddianame düzenleyerek davayı açar.
Malpraktis neticesinde hekimin cezai sorumluluğunun yanı sıra hukuki yani tazminat sorumluluğu da ortaya çıkmaktadır. Hekimin hukuki sorumluluğu kapsamında hem maddi hem de manevi tazminat talep edilebilmektedir.
Malpraktis davalarında görevli mahkemede hizmet alına kurum özel kurum niteliği taşımıyorsa idare mahkemesi, özel kurum niteliği taşıyorsa tüketici mahkemesi yetkili ve görevlidir. Bu davalar unutmadan söylemek gerekir ki 5 yıllık zamanaşımına tabidir.