Bu köşede üç yüzüncü yazımın konusunu belirleyebilmek için zihnimi epey bir yordum.
Bu yazının, üç yüzüncü yazımın farklı, vurgulu, akılda daha kalıcı olması önemli idi benim için. Hoş, hep öyle buluyordum yazılarımı ama bu yazı zorluyordu zihnimi.
Bunun hazırlığı ile yoğunlaştığım bir anda kendimi 37. Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı'nda buldum. Fuar, üç yüzden fazla yayın evinin katılımıyla gerçekleşiyor. Fuarda hemen her tarz eseri bulmak mümkün bence... Yazarların, şairlerin, araştırmacıların imza günleri; programa ayrı bir renk katıyor, insanlara ayrı bir şevk veriyor. Daha önceden böyle bir organizasyona katılanları fazla etkilemeyebilir ama ilk görenlerin ziyadesiyle memnun kalacağını özellikle belirtmek isterim.
Medyadan tanıdığınız şair yazarlarla bir arada olup sohbet edebiliyor, soru sorabiliyor, aldığınız kitabını da imzalatabiliyorsunuz. (Kuyrukta beklemek da şansınıza artık...)
Hemen her seviyeye hitap eden fuarı, özellikle ve öncelikle imkanı olan öğrencilerin gezip görmesini isterim. Yayınevlerinin stantlarını gezerken, tanıdığım tanımadığım şair ve yazarları gözlerken ÇIRA YAYINLARI'nda yakından tanıdığım birini gördüm. Şiar kardeşim İsa AKGÜL…O ilk göz göze gelmedeki hazzı anlatamam.
Sayın AKGÜL'ün kitabının çıktığını, bugünlerde ikinci baskının da yapıldığını basından takip etmiştim. Takip etmiştim ama onu bu fuarda göreceğim yatsam rüyama girmezdi. İlk anın sevincinin yanı sıra şaşkınlığı ikimiz de üzerimizden güç bela atmıştık. Kısa bir hasb-ı halden sonra Akgül'ün GÜLLER DE AĞLAR adlı eseri gündemimize oturdu. Kitabı imzalattım. Yoğunluğunu bildiğimden bir kenara çekilip eğey bir seyrettim okuyucularını ve sayın Akgül'ü.
Ziyaretçileriyle iletişimi, son derece seviyeliydi. Gelen, bakan, soru soran da mutluydu şair de. Bunları seyrederken ben de mutluydum tabi. Kitabı bilahire incelemek ve değerlendirmek üzere müsaade isteyip ayrıldım. Evde kitabı incelerken sayın AKGÜL ile ilgili geçmişteki yaşanmışlıklarımız film şeridi gibi geçti gözümün önünden.
Evet, güller de ağlıyordu şairin mısralarında. Şair, kronolojik sayılabilecek şekilde hayatının kesitlerini vermiş. Akgül'ün şiir kitabı, kendinin goncadan güle dönüşümünün vesikasıydı sanki. Gonca, gül oluncaya kadar neler çekmiş meğer neler. Gül olup da gül kalmak ne kadar da zor değil mi? Gül kalabilmek için verilen mücadele, çekilen acı, yaşanan ıstırap, sarıp sarmalayan yokluk, yakadan düşmeyen sıkıntı … değer miydi değmez miydi kendi için. Onun muhasebesini yapmış şair şiirlerinde.
Şiir, darası alınmış sözdü. Bu itibarla ifade netti kitapta. 'Hani, derler ya su alırsa gemi / batarmış delikten / kaptan olurmuş azad / Usulünü bildiğinden yolcular / çok pişman / o gemiye bindiğinden.' ifadesini arka kapağa koymuş son nokta diyerek şair.
Yalnızlığın, hasretin acısını; acılarla mücadeleyi sunuş yazısı yapmış şöylece: 'Bir elimde gül bir elimde gonca / İki ışık arasında kalakalmışım / Akar gönlüm çok uzaklara / Yalnız kalakalmışım.'
'Ölürse şair ölür; şiirler ölesi değil' diyor ya Prof. Dr. Muharrem Dayanç. Evet, öyleydi, evet şiir ebediydi, dil ebediydi, Türkçe ebediydi… Her soruyu kendi diliyle şöyle bir daha soruyordu sayın Akgül: ' Geçtim ulaşmak için sana / Bir perdeden binlere / söyledim aşk-ı ilan için sevdamı / bir kelimeden yüzbinlere / yolladım hayalin için elçiler / bir görünenden bir görünmeyene / çizdim vuslat için resmini / bir hattan bin tuvale/ Ey Yarim / haberin var mı'
Duyuşun deyiş oluşuydu şiir değil mi? Evet; duyduklarını, hissettiklerini fazlaca sanata da baş vurmadan deyivermiş işte sayın Akgül. İşte o deyişlerin birinden: 'Yüreklerin şimşekleştiği / nabızların medleştiği / sadrın parçalandığı / sabrın doruğa ulaştığı / bir dem ki / sevinç ve hüznün / kardeşlik ilan ettiği an / kendini bulması yalnızlığın / işte o dem / ölüm anı…'
Şiirlerinin bir kısmının adını vermekle sizlerde yüz altmış beş sayfalık kitabın geneline ait bir kanaat ulaşacağına inanıyorum. Şöyleki: 'Sevda tufanı, Goncagül, İz, Kalem Olsam, Gönül Mezarı, Gönül Çiçeği, Tuzlu Sevda, Yitikleşen Seneler, Vuslat Suyu, Kosovalım, Ağlayan Daktilo Tuşları, Bir Gidişin Ardından, Kırık Aynalar, Derler Ya, Yalnızlığın Sesi, Tuz Yüklü Hüzün…'
Kendi hayatının yanında sosyal problemleri de işliyor Şair. İnceledikçe derinleşiyor, derinleştikçe netleşiyor, netleştikçe de daha bizden biri oluyor. Giden Aşk şiirindeki mesaj hepimize değil mi şimdi: 'Bir güç gerek / frenleyecek / hatalı hareketlerimizi / güneş doğup / gün batmadan / ve kopmadan / ip.'
Kelimelerden örülü dünyası bize daha yakınlaştırıyor İsa Akgül'ü. Kelimeleri yerinde ve usulüne uygun kullanışı, onun şairliğini bir kat daha pekiştiriyor.
Goncadan güle geçişi epey sıkıntılı olmuş şairin. Gül olup gül kalışını ikinci, üçüncü kitaplarında anlatacağına inanıyorum. Yolun ve bahtın hep açık olur inşallah sevgili dostum. Allah, gönlüne gör everir inşallah. Muhabbetle