Mliletvekili Sayısı ve Anayasa Değişikliği
İki hafta önce Kemal Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığına ortak adaylığının açıklanmasından itibaren neredeyse hepimizde ciddi bir sevinç ve umut havası hakim. Altılı masada yaşanan tartışmalar sonrası gelen endişe, barışarak ortak aday açıklanmasının ardından yerini olağanüstü pozitif bir havaya bıraktı. Bu pozitif havanın oluşmasında çok haklı gerekçeler var. Çoğu anket şirketi Kılıçdaroğlu'nu farkla önde gösteriyor ki bu şirketler arasında AKP yandaşı olarak bilinen şirketler de var. Ben normalde anket sonuçlarını çok dikkate almam. Hele hele sosyal medyadan yapılan anketleri hiç dikkate almam. Ama yandaş araştırma şirketleri bile Kılıçdaroğlu'nu önde gösteriyorsa işte onu dikkate alırım. Umudumuzun bu kadar yüksek olmasında önemli bir haklı gerekçemiz daha var. Türk siyasi tarihinde belki de ilk kez siyasi yelpazenin en sağından en soluna kadar bütün siyasi görüşler tek bir aday üzerinde demokrasiyi kurtarmak için birleşti. Kürt vatandaşların da bu birleşmeye katılacağı aşikar. Hal böyleyken umutlu olmamak elde değil. Ama rehavete de kapılmamak lazım. Çünkü çok zor bir seçim dönemi bizi bekliyor. Sandık güvenliğini sağlamak gibi çok önemli bir görev bizi bekliyor. Ayrıca yeterince konuşulmayan ama sistemi değiştirmek için kilit öneme sahip bir görevimiz daha var. Gördüğüm kadarıyla kamuoyunda bu mesele henüz yeterince fark edilmedi ama sadece Cumhurbaşkanı seçmiyoruz, sistemi sağlıklı şekilde değiştirebilmek ve işletebilmek için mecliste çoğunluğa ihtiyacımız var. Hem de sadece salt çoğunluğa değil, daha fazlasına ihtiyacımız var. O yüzden mileltvekili sayısı da en az Cumhurbaşkanı kadar önemli. Meseleyi biraz açalım:
Seçimden sonra ilk hedefimiz güçlendirilmiş parlementer sisteme sağlıklı bir geçiş yaparak memleketi tekrar demokrasi ile yönetmeye başlamak. Bunun için basit bir kanun değişikliği değil, doğrudan anayasa değişikliği yapmamız lazım. Anayasa değişikliğini teklif etmek için vekillerden üçte birinin imzası gerekiyor. Yani 600 vekilden 200'ü anayasayı değiştirmeyi teklif edebilir. Bu teklifi 360 veya daha fazla vekil kabul ederse iş referanduma gider. Eğer 400 ve üzeri vekil kabul ederse referanduma bile gerek olmadan anayasa değiştirilebilir. Ama şu anki düzene muhalif siyasi partiler 360 vekil çıkaramazsa Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu olsa bile anayasa değiştirilemez veya AKP-MHP desteğine ihtiyaç duyulur. Bu durumda tabii ki iş çıkmaza girer. Daha da kötü bir ihtimal; şu anki muhalif partiler 300'den az vekil çıkartırsa Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu seçilse bile meclis ve Cumhurbaşkanı uyumsuzluğu sebebiyle sistem kilitlenebilir.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanı seçimine nasıl önem veriyorsak milletvekili seçimine de en az o kadar önem verip ona göre çalışmalıyız. Şu anki pozitif havanın rehavetine kapılıp gitme tehlikesine karşı uyanık olmamız lazım, yapacak çok işimiz var…

Kızılay'ın İçler Acısı Hali
Bir zamanlar Türkiye'nin en itibarlı, en güvenilir kurumlarından biri olan Kızılay'ın başımıza gelen en büyük felaketlerden birinde depremzedelere parayla çadır vermesinin şokunu hala atlatabilmiş değiliz. Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bu konuyla ilgili yaptığım paylaşımlardan biri üzerine Eski Devlet Bakanı Sayın İbrahim Yaşar Dedelek bana telefon açtı. Dedelek'i siyasetle ilgilenenler iyi tanır. Kendisiyle 2017 yılında yapılan Başkanlık sistemi referandumunda tanışmıştım. O dönemde yaptığımız çalışmalarda bizlere bilgi ve tecrübesiyle yol göstermiş ve merkez sağdaki eski siyasetçileri yapılan çalışmalarda örgütlemişti. Şu anda da içinde bulunduğumuz mücadelede aktif rol alarak yol göstermeye devam ediyor. Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Kılıçdaroğlu'nun da kendisini Ankara'ya çağırarak hem Eskişehir siyaseti hem de genel siyasetle alakalı fikrini aldığı biliniyor. Dedelek ile yaptığımız görüşmede kendisi 1999 depremi zamanında TBMM deprem komisyonu genel sekreteri olarak Kızılay ile sıkı bir işbirliği içinde çalıştıklarını, o zamanki Kızılay'ın liyakat ve titizlikle tüm yaraları nasıl sarmaya çalıştığını uzun uzun anlattı ve şu an gelinen durum karşısında ne kadar üzüldüğünü belirtti. Konuşmanın sonunda da kazandığı bilgi ve tecrübeler ışığında seçimden sonra Kızılay yöneticilerine gerek yerelde gerek genelde danışmanlık yapmak istediğini vurguladı. Seçimden sonra Türkiye'nin yaralarını sarmak ve kurumlarımızı yeniden ayağa kaldırmak için İbrahim Yaşar Dedelek gibi tecrübeli devlet adamlarının yardımına çokça ihtiyacımız olacak. O yüzden Kızılay'ı yeniden ayağa kaldırmak için yapılan bu gönüllü talep şimdilik akılların bir köşesinde durmalı ve günü geldiğinde değerlendirilmeli diye düşünüyorum.

Kitap Tavsiyesi: Zoraki Demokrasi (Çiğdem Bayraktar Ör)
Haftanın Sözü:Hiçbir şey korkuya dayanan saygı kadar iğrenç değildir. (Albert Camus)