Kredi finansman kuruluşlarından olan bankalar ile çeşitli sebeplerle sözleşme ilişkisi içerisine girilmektedir. Bu sözleşme ilişkisi kapsamında teminat amacıyla zaman zaman kefalet hukuki müessesine başvurulmaktadır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 585-588 maddeleri arasında kefalet sözleşmesi ve türleri düzenlenmiştir. Türk Borçlar Kanunu'nda kefalet sözleşmesinin türleri; adi kefalet, müteselsil kefalet, birlikte kefalet, kefile kefil ve rücua kefil olarak sıralanmıştır. Kefalet türleri hukuki sonuçları bakımından bir takım farklılıklar arz etmekle birlikte banka uygulamalarında sıklıkla karşılaşılan kefalet türü müteselsil ve birlikte kefalet türüdür. Kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartlarına değinecek olursak;

Kefalet sözleşmesi, mevcut ve geçerli bir borç için yapılabilir. Ancak, gelecekte doğacak veya koşula bağlı bir borç için de, bu borç doğduğunda veya koşul gerçekleştiğinde hüküm ifade etmek üzere kefalet sözleşmesi kurulabilir.

Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.

Kefalet sözleşmelerinde eşin rızası aranmaktadır. Bu durumda eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.

Hangi sebeple olursa olsun asıl borç sona erince, kefil de borcundan kurtulur.

Bu açıklamalardan sonra daha spesifik bir konuya değinmek istiyorum. Bankaların kullandırılan ve ileri tarihte kullandırılacak kredilere ilişkin olarak Genel Kredi Sözleşmelerine dayanarak almış oldukları kefalet sebebiyle pek çok vatandaşımız mağduriyet yaşamaktadır. Bu mağduriyetler arasında kefiller, kefilliklerini sonlandırdığını bankaya bildirmelerine rağmen ne yazık ki bankalar haksız ve hukuka aykırı bir biçimde kefaletten rücu ettikleri tarihten sonra kullandırılan kredilerin geri ödenmemesinden kaynaklı olarak kefillerin sorumluluğuna gitmektedir.

Bankaların bu uygulaması Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kurallarına aykırı olduğu için kefilin bu borçtan hukuken bir sorumluluğu bulunmamaktadır.Nitekim, Yargıtay'ın da uygulaması bu yöndedir.

Vatandaşlarımız böyle bir durum ile karşı karşıya kaldıklarında, süresi içerisinde icra takibine itiraz etmeleri, itiraz süresini kaçırmaları durumunda ise menfi tespit davası açarak haklarını aramalılardır.