Vaiz Fatımatül Kübra Yıldıran'ın yazısı...

Sözlükte 'ısrarla istemek, kastetmek, kesin karar vermek; kesin karar, irade, sabır' gibi anlamlara gelen azim (azm) Kur'an-ı Kerîm'de, beş ayette (bk. Âl-i İmran 3/186; Taha 20/115; Lokman 31/17; eş-Şûra 42/43; el-Ahkaf 46/35) 'iyilikte sebat ve kararlılık', dört ayette de (el-Bakara 2/227, 235; Âl-i İmran 3/159; Muhammed 47/21) 'kesin karar vermek' anlamında olmak üzere dokuz yerde geçmekte. Bunlardan birinde (el-Ahkāf 46/35) Hz. Peygamber'e 'azimli peygamberler' gibi sabırlı olması, acelecilikten sakınması emredilmektedir (Muhammed ARUÇİ; 'Ülü'l-azm', DİA, XLII, 294)

Azim, dışarıdan gelen olumsuz şartlara karşı dirençli olma ve şartların değişmesi halinde dahi aynı azim ve sebatı gösterebilmektir. İçinden geçtiğimiz bu zorlu zaman diliminde belki de en çok ihtiyacımız olan bu duyguyu kuşanmak ve yola koyulmaktır.

Azim ve sebatın kaynağı inançlı olmaktır. Allah'a gerçek anlamda iman eden kişi ancak inancını koruma uğruna elinden geleni yapma azmini gösterebilir. İmandaki en küçük bir zayıflık kişinin özgüvenini kaybetmesine, hatta inandığı değerlerde şüpheye düşerek gevşemesine ve hidayeti yitirmesine bile neden olabilir. Müslümanlardan istenen dünya menfaatleri ve çekilen sıkıntılar karşısında değişken tutumlar sergilemeleri değil, ebedî olan ahirete imanları gereği, azim ve sabırla özgüvenlerini korumaları ve Allah'ın rızasını kazanmaya çalışmalarıdır.

Sa'd b. İbrahim'in, Ka'b b. Malik'in oğlundan naklettiğine göre, Ka'b b. Malik şunları söylemiştir: 'Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: 'Mümin taze ekin gibidir. Olgunlaşıncaya kadar rüzgar onu eğip büker; bazen yere yatırır, bazen de doğrultur (ama o kırılmaz)...' ' (Müslim, Sıfatü'l-münafikîn, 59)

Hz. Âdem'den Hz. Peygamber'e gelinceye dek Allah'ın bütün elçileri, akıl ve basiretten yoksun kimseler tarafından aynı inkar, zulüm ve işkencelerle karşılaşmışlardır. Ancak onlar bu sıkıntılar karşısında davalarıyla ilgili herhangi bir gevşekliğe ya da ümitsizliğe kapılıp vazgeçmek yerine Rablerine sığınıp O'ndan yardım dilemişlerdir. Ateşe atılan Hz. İbrahim'in son sözü, 'Allah bana yeter. O ne güzel yardımcıdır.' (Al-i İmran, 3/147) şeklinde olmuş, düşmanla karşılaşan taraftarlarının panikleyip yenildiklerini kabul etmeleri karşısında Hz. Musa, 'Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.' diyerek sebat göstermiştir. (Şuara, 26/61-62) Peygamberlerin kendilerine inananlarla birlikte Allah yolunda mücadele ederken takındıkları tavır Kur'an'da şöyle anlatılmıştır: 'Nice peygamber, arkasında Allah'a ram olmuş birçok insanla birlikte (O'nun yolunda) savaşmak zorunda kaldı. Onlar, Allah yolunda çektikleri sıkıntılardan dolayı ne korkuya kapıldılar, ne zayıf düştüler ve ne de kendilerini (düşman önünde) küçük düşürdüler. Allah sabredenleri sever.' (Al-i İmran,3/146)
Allah yolunda mücadelenin en büyüğünü Rahmet Peygamberimiz 'kişinin nefsi ile mücadele' olarak tanımlamışken bize düşen en zorlu anlarda bile azim ve sebatı elden bırakmamaktır. 'Zorlukla beraber kolaylık vardır', buyuran Rabbimiz bizleri azim ve sebata davet etmektedir. Ümitsizliğin ve tembelliğin en büyük şifası azim ve sebattan geçer. 'Azmettiğinizde, Allah'a tevekkül edin ve bir işi bitirdiğinizde, hemen başka bir işe koyulun' emri mucibince davranmak bir mümine yakışan en güzel davranıştır.

Peygamber (s.a.v)'e 'Amellerin en faziletlisi hangisidir?' diye sorulduğunda 'Az da olsa devamlı olandır' buyurmuştur. Hangi işle, hangi meslek grubunda, hangi yaşta olursak olalım az da olsa devamlı yaptığımız güzel amel ve davranışlarımıza sarılmak, insanlık alemi için, vatanımız ve milletimizin selameti için karınca kararınca çalışmak biz müminlerin asli vazifesidir. Rabbim yar ve yardımcımız olsun…