Deniz Çağlar Fırat yazdı.

Hayatın gerçekliklerinden habersiz, duygusuz ve bencil bir nesil geliyor.
Şehitler için gözyaşı döken kendi ana babalarını anlamıyorlar. Başkalarının çocukları için ağlamaya anlam veremiyorlar.
Yanı başımızdaki savaşlar, acı çeken çocuklar, ölen on binlerce insan onları hiç ilgilendirmiyor.
Tüm acı gerçekleri çizgi film tadında izliyorlar ve yürekleri hiç acımıyor.
Hayatlarının odağındaki tek şey eğlenmek…
Eğlenemedikleri tüm zamanları kendilerine bir işkence olarak görüyorlar.
Kendileri için yapılan fedakarlıkların hiç farkında değiller. Kıymet bilmiyorlar ve vefasızlar.
Herkesi kendine hizmet etmek için yaratılmış görüyorlar.

İnsanlara verdikleri değer, onların isteklerini yerine getirebildikleri ve ne kadar eğlendirdikleriyle orantılı.
Hayatlarında eğlenmeden başka bir amaç olmadığı için artık tek eğlence kaynağına dönmüş telefon ve tabletlerini ellerinden aldığınızda dünyanın sonunun geldiğini zannediyorlar.
Geçmiş onları pek ilgilendirmiyor, atalarımıza karşı vefasızlar.
Dedelerinin canları, kanları pahasına vermediği vatan toprağını en iyi fiyatı verene satacak kadar maneviyattan yoksunlar.

Vatan, onlar için son model bir cep telefonundan daha değersiz.

Bütün bunlar neden oluyor izah edeyim.
Altın kafeslerde çocuklar yetiştiriyoruz artık.
Uçmayı bilmeyen kuşlar gibi.

Çocuklar hayattan bihaber.
Açlık nedir bilmiyorlar, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında,
acıkmalarına fırsat bile vermiyoruz.

Öyle ki yemek yemeyi bile işkence görür hale geliyorlar.
Susuzluk nedir hiç bilmiyorlar.
Hiç susuz kalmamışlar.
Üç adımlık yolda bile susarlar diye yanımızda içecek taşıyoruz. Çocuk daha 'susadım' demeden ağzına suyu dayıyoruz.

Çocuklar hiç üşümüyorlar.
Soğuk havalarda evden çıkarmıyoruz. Okula giderken kırk kat sarmalayıp çıkarıyoruz dışarı, hiç titremiyorlar.

Çocuklar hiç ıslanmıyorlar,
evden arabaya kadar bile üç metrelik mesafede şemsiyesini başına tutuyoruz.
Saçına bir tek yağmur damlası düşürmüyoruz.
Bu yüzden çocuklar ıslanmak nedir bilmiyorlar.

Yorgunluk nedir bilmiyor çocuklar.
İki adımlık mesafelere bile arabayla götürüyoruz onları yorulmasınlar diye.
Birazcık parkta koşsalar, hasta olacak diye engel oluyoruz.
Onlar takatleri tükenecek kadar hiç yorulmuyorlar.

Yokluk nedir bilmiyorlar, daha istemeden her şeyi önlerine sunuyoruz.
Bu yüzden varlığın kıymetini bilmiyorlar.

Onlar bir yanığın veya bıçak kesiğinin acısını bilmiyorlar.
Elleri yanmasın, kesilmesin sakın diye onlara ne bıçak tutturuyor ne ocak yaktırıyoruz.

Çocuklar hissetmiyor yaşamı, açlığı bilmediği için açlara acımıyor, üşümek nedir bilmedikleri için sokaktaki evsizleri umursamıyor.
Yokluk nedir bilmedikleri için ekmeğe gelen zam onların dikkatini bile çekmiyor, haber kalabalığı olarak görüyor, gülüp geçiyorlar.
Sıcak odalarında yaşadıkları için evsizlik nedir, sürgün nedir anlamıyor, savaşları, kurşunlanan ölen insanları umursamıyorlar.
Acımıyorlar…

Kıymetini bilmiyorlar ekmeğin, elbisenin, barışın ve huzurun, ana babanın…'
**
Bu satırların sosyal medyada eğitim müfettişi Doğan Ceylan'a ait olduğu söylenerek paylaşılıyor. 'Duygusuz Nesil' başlığı taşıyan bu satırlar gerçekten ona mı aittir, bilmiyorum ama gerçek olan da burada yazan tespit ve değerlendirmelerin tamamen belli bir gerçekliğe dayandığıdır.
ESTV'de Uz. Dr. Psikiyatr Hülya Turgut Bozat ile geçtiğimiz yayın döneminde sunduğumuz 'Kahve Tadında-Psikiyatr Sohbetleri' programında Narsistik Kişilik Bozukluğunu konuşmuştuk. Hülya Hanım narsizmin çağımızın vebası olduğunu belirterek bunun nedenleri arasında bireyin erken çocukluk dediğimiz dönemdeki yetiştirilme tarzını göstermişti.
İşte dün saçları hiç ıslanmayan, titremeyen, elleri yanmayan, yokluğu bilmeyen, ellerinden tableti ve cep telefonlarını düşürmeyen, insanları umursamayan, susuzluğu ve acıkmayı bilmeyen o çocuklar bugün büyüdü.
Tüm dünyanın kendi etraflarında dönerek, kendilerine hizmet etmek için yaratıldığını sanarak büyüyen bu çocuklar evlenemiyor, çoluk çocuğa karışamıyor, sağlıklı bir ilişki kuramıyor. İş beğenmiyor, hiyerarşiyi tanımıyor, toplumun tüm ahlak kurallarına kafa tutuyor.
Kadına da şiddet uyguluyor, kediyi de öldürüyor, köpeğin de bacağını kesiyor.
Bizi asıl korkutan ise bunların toplumda karar verici mercilerde kendine yer bulması oluyor.
Bir bakın çevrenize…
Bugün yozlaşma dediğimiz her şey işte aslında bu narsisizmin ta kendisidir.
Ve ne yazık ki bu hastalığın tedavisi de zaman değildir…