Özcan Türkmen

Ne söylense, nereye söylense, kime söylense, nasıl söylense anlaşılabildiği kadar oluyor sözün etkisi.
Söz ile ilgili olarak sizlerin de çok iyi bildiğine inandığım aşağıdaki kıssayı çok severim:
'Bir filozofa 'Dünyada en zor şey nedir?' diye sorarlar. 'Sözdür' diye cevaplandırır filozof. 'Niçin?' diye sorduklarında 'Anlamak da zordur anlatmak da.' der.'
Herhangi bir konu ile ilgili söylenmedik söz vardır yoktur tam bilemem ama hepimizin durmadan söylediğine, söyledikçe daha çok söylemek istediğine sıkça şahit olmuşumdur.
Çok şey söyleriz. Söylediğimiz bazı sözlere gücümüz gerçekten yeter. Bazı bazı yutkunsak da söyleriz bazı sözleri. Bazısını çaresizlikten söyleyemez, atarız içimize. İçimize attıklarımız belli zaman sonra söylenebilir belki. Halimiz takatimiz varsa, gücümüz yeterse sözümüz çıkıverir ağzımızdan.
Ağzımızdan çıkan her sözün hesabı bize aittir. Aklımız başımızda olduğu sürece hesabını veremeyeceğimiz sözleri de etmeyiz. Buna gücümüz yeter aslında. Asıl gücümüzün yetmediği şey, söylediğimiz sözleri geri almak isteyişimizde karşımıza çıkar. Gücümüz yetmez, yetemez söylediğimizi geri almaya.
Laf açtığımız konular da var; açılan lafa katıldığımız anlarımız da var.
Laf altında kalmamaya özen göstersek de laf düşmeyenleri, sırada sofrada olmayanları, laf dokunduranları, laf söz anlamayanların lafını da mecburen dinlediğimiz anlarımız …var.
Laf ebelerine, laf kalabalığıyla durumu idare ettiğini zannedenlere pek bir şey diyemiyoruz bazen.Bazen laf ağzımızda kalabiliyor. Laf kaldıramıyoruz bazen. Söz geçiremiyoruz bazen. Söz düşmüyor bazen. Bazen de işittiğimiz lafın haddi hesabı olmuyor.
Gün oluyor birine, birilerine laf atmadan duramıyoruz.
Laftan anladığımız anlar da var. Laf anlamadığımız, laf altında kalmadığımız anlarımız da var.
Lafı döndürüp dolaştırıyoruz; boş, boşa konuşuyoruz belki çoğu kere. Düşüncelerimizi açıkça belirtmekten kaçıyoruz.
Sorulara suskun kalıyoruz arada bir. Sanki cevap değil de sır verir gibiyiz niyeyse.
Lafımızı sözümüzü bilsek de, söz ağzımızdan dirhemle çıksa da, sözü ayağa düşürmesek de kendilerine söz düşmeyenler söz altında kalmamak endişesiyle lafımıza limon sıkabiliyor.
Arada sözü dağıttığımız da oluyor tabi. Olsun; istersek kendimize hakim olursak toparlayabiliyoruz ya.
Ne olursa olsun akıllı insanlar tarafından söylenmiş sözleri belleyelim; bunları gündelik hayatımıza uygulayalım.
Söyleyişimizle yaşayışımız uyuşmuyorsa bizde bir terslik olduğunu mutlaka bilelim.
Sözü söylemekten çok güzel söylemenin önemli olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.
Unutmayalım ki söz yürekten çıkarsa yüreğe kadar gidiyor; dilden çıkan söz, kulağı aşamıyor.
Gönülden seslenen, insanımızın gönül ve ülkü dünyasına seslenen gönül adamlarına ne mutlu!
Söylenebilecek bütün sözler söylenmiş ve yeniden söylenmeye değer söz kalmamış olabilir. Gün olur dilimizden kelam çıksın istemeyiz. Dinlemenin de konuşmanın da ağırlığını hissettiğimizde 'Pişkinin halini anlayamaz ham / Kısa kesmek gerek sözü vesselam' misali kesip atarız ikisini birden.
Dalıp gideriz hülyalara.Söylenen söz, bizim elimizde değildir kesinlikle. Bu itibarla, ancak bize yakışacak sözleri sarf etmek durumundayız.
Sormadan söylenip insanı usandırmayacağız.
İhtiyacı karşılayan sözü söylemekten çekinmeyeceğiz.
Gücendirecek sözlerden kaçabildiğimiz kadar kaçacağız.
Kaba sözün acısını gönlümüz yıllarca çekiyor. Bunu bilip kaba söz söylemeyeceğiz.
İnsanlar aleyhine söz taşımayacağız; taşıyanlarla mesafemizi ayarlayacağız.
Soğuk sözleri unutabildiğimiz kadar unutacağız.
Set ve acı söz söylemedikçe sert ve acı söz duymayacağımızı herkese sürekli anlatacağız.
'Gün iner gider gediğinden diyen utansın dediğinden' ya da 'Gün iner gider gediğinden el utansın dediğinden' atasözümüze daha çok kulak vereceğiz.
Yunus Emre'nin
'Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme
Seni sigaya çekecek bir Molla Kasım gelir' dediği gibi her sözün hesabını vermeye hazır olacağız.
Sözün güzelliğinin kısalığında olduğunu bileceğiz.
Sözün fazlasının gönlü bunalttığını aklımızdan çıkartmayacağız, tamam; tamam da neylersin 'lafın yuları yok' ki.