DENİZ ÇAĞLAR FIRAT

Yıllar önceydi. Çalıştığım gazetede görevimizi eksik yaptığımız için (bakın hata demiyorum, yanlış demiyorum, eksik yaptığımız için) gazeteye cüzi miktarda bir ceza kesilmişti. Yönetim Kurulu, yaptığı inceleme sonucunda cezayı o görevi-sorumluluğu eksik yaptığına inandığı personele pay etmişti.
Düşünün ki bankacısınız. Gişecisiniz. Gün sonunda kasanız 6,75 TL açık verdi. (Ne kadar açık verdiği fark etmiyor bile. 1 TL, 1,25 TL, 5 TL, 10 TL…) Ay sonunda maaşınızdan verdiğiniz açık kadar miktar cart diye kesiliyor. Yani banka, personeline diyor ki; 'Senin yaptığın hatanın bedelini ben ödeyemem, senin hatan. Hatanın bedelini bana yansıtamazsın' Bankacıydım biliyorum çünkü. Her ay maaşımızdan 150-200 TL kasa farkı kesilirdi.
Düşünün ki, bir fabrikanın satın alma müdürüsünüz. Çalıştığınız şirket için bir firmadan 600 TL'ye boya aldınız. Ama başka bir firmanın aynı boyayı 450 TL'ye verdiği ortaya çıktı. Şirketinizi yönetenlerin tavrı sizce ne olur? Ya da aynı firmanın size 600 TL'den verdiği boyayı başka bir şirkete 500 TL'den verdiğini öğrendiniz. Siz satın almacı olarak ne düşünürsünüz?
Satın almacı olmaya gerek yok, 25 TL'ye aldığınız bir tişörtü 20 TL'ye satan başka bir mağaza bulunca bile insanın içi cız ediyor.
Ama iş spor kulübü yönetmeye gelince yukarıda saydığım örneklerin hiçbirinin bir önemi yok işte. Çünkü spor kulüpleri ne şirket gibi, ne banka gibi, ne mağaza gibi yönetiliyor.
FİFA DOSYALARIMIZ
İbrahim Sissoko: Tamı tamına 330 bin Euro alacağı var. Üstelik ilk kulübü Panathınaikos yetiştirme bedeli olarak 65 bin Euro istiyor. FİFA'da bekliyor.
Pinto: Eskişehirspor'a transfer edilirken sansayonel transfer diye lanse edilen futbolcu, takımda ilk 11'i geçtim yedeklere bile giremiyordu. Ama 456 bin Euro alacağı için FİFA'dan ceza alacağız.
Kulach: Ne kadar oynadı, ne zaman oynadı, kime ne fayda sağladı? Ama 125 bin dolar alacağı var. FİFA'lık olduk. Adam parasını istiyor.
Ben Khalifa: Yedeğin de yedeğiydi adeta. Takımda kaç maç oynadı, bilen varsa hatırlatsın. Ama 430 bin Euro alacağı için FİFA'ya başvurdu. Parasını ödemezsek ceza alacağız.
Patrick Mörk: Futbolcu diye sağa sola bakmayın. Adam Erkan'ın da bir dönem menajeriydi. 140 bin Euro alacağı var. FİFA'da bekleyen dosyalar arasında.
Bienvenü: Geldiğinde yeri göğü inletmiştik, bekleneni verdi mi vermedi mi karar sizin. 300 bin Euro alacağı var. FİFA'lık olduk.
Funes Mori: Hey gidi hey! Ne söyleyeyim ki… 211 bin Euro alacağını istiyor.
De Federico: Unuttunuz değil mi? Evet, böyle bir futbolcumuz da vardı ve 165 bin Euro alacağı da var…
Lawal: Oynadı, parasını ödeyemedik, elimizden bedavaya gitti. Hem bedavaya gitti hem de 233 bin Euro parasını istiyor.
Toko: İsmini asla unutmayacağımız futbolcu işte. İnanılmaz Toko, muhteşem Toko. Kısacası rezalet… Üstelik de 315 bin Euro alacaklı…
Bunlar bir dönem FİFA'lık olduğumuz dosyalardı… Bir kısmı ödendi bir kısmı sürüyor. Sorun da o değil zaten. Örnek olsun diye paylaştım. Yöneticilerin yaptığı hatalı kararların anlayalım diye…
Eskişehirspor'a bağlayalım. Başkanın biri gidiyor diğeri geliyor. Her gelen de çözeceğiz diyor. Ve sonrasında ayrılık. Şehir takıma destek olmuyor serzenişleri. Şehir derken de aslında hedef şehrin ileri gelenleri aslında. Loca almıyor, parasal destek olmuyor tarzı fişleme çabaları… Düşününce aslında bu şehir bu takıma daha nasıl çıkacak hiç bilmiyorum. Takımın yiyeceği kumanya bile taraftar tarafından alındı. Ha bire paralar toplandı, taraftar arasında. Ama aslında amaç başka, üzüm yemek değil bağcıyı dövmek. Birilerini fişlemeye çalışmak…
İşte şimdi kararı siz verin. Sizce Eskişehirspor bu yöneticilerin şirketi olsaydı ve onların profesyonel yöneticileri şirketlerini bu denli zarara uğratsa sonuç ne olurdu?
Ya da daha doğru soru şu; Eskişehirspor bu yöneticilerin şirketi olsaydı, Eskişehirspor bu denli zarara uğrar mıydı?
Boşa kürek sallamayı bırakalım artık, şu şirketleşmenin önünü açalım.