Bu gün hafta sonu. Seçimler bitmiş. Kendime dedim ki farklı bir yazıyı kendine yaz.

Aslında yazı falan yazmadım… Bir tirat… Adı önemliydi. Onu kopyaladım. Bir ders niteliğindeydi. İnsanın farklı yüzlerini anlatıyordu..

Birazda yaşamdan kesitler. Biraz politik. Çürümüşlüğümüzü ne güzel yansıtmış..

Ahlaki çöküntü nasıl başlar? Bunun cevabı vardır içeriğinde.

 

İstemem Eksik Olsun!

Aslında yaşamdaki bir insan dik duruşunu, kesitini anlatır.  Biz buna omurgalı duruş diyoruz… İnsanlık onuru diyoruz.

İşte bu tiradı olduğu gibi aldım köşeme…

İçinde yaşam/insanlık dersi var.

 

Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım Le Bret?

İSTEMEM EKSİK OLSUN

Ne yapmak gerek peki?

Sağlam bir arka mı bulmalıyım?

Onu mu bellemeliyim?

Bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi, önünde eğilerek efendimiz sanmak mı?

Bilek gücü yerine, dolanla tırmanmak mı?

İstemem!

Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım Le Bret?

Sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım?

Bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip, taklalar mı atmalıyım?

İstemem, eksik olsun!

Her sabah kahvaltıda kurbağa mı yemeli?

Sabah akşam dolaşıp pabuç mu eskitmeli?

Onun bunun önünde hep boyun mu eğmeli?

İstemem! Eksik olsun böyle bir şöhret, eksik olsun!

Ciğeri beş para etmezlere mi “yetenekli” demeli?

Eleştiriden mi çekinmeli?

“Adım Mercuré dergisinde geçse” diye mi sayıklamalı?

İstemem! İstemem, eksik olsun!

Korkmak, tükenmek, bitmek?

Şiir yazacak yerde eşe dosta gitmek. Dilekçeler yazarak içini ortaya dökmek?

İstemem, eksik olsun! İstemem, eksik olsun!

Ama şarkı söylemek, düşlemek, gülmek, yürümek?

Tek başına? Özgür olmak!

Dünyaya kendi gözlerinle bakmak. Sesini çınlatmak, aklına esince şapkanı yan yatırmak.

Bir hiç uğruna kılıcına ya da kalemine sarılmak; ne ün peşinde olmak, para pul düşünmek; isteyince Ay’a bile gidebilmek?

Başarıyı alnının teriyle elde edebilmek?

Demek istediğim, asalak bir sarmaşık olma sakın. Varsın boyun olmasın bir söğüdünki kadar. Yaprakların bulutlara erişmezse bir zararın mı var?

Dök içindeki öfkeyi dostum. Ama saklama benden, seni sevmediğini! – Sus!

Bugün ne değişti? Cyrano de Bergerac’ın ünlü tiradı… Tıpkı Tevfik Fikret’in han-ı yağması gibi…

Düzen aynı düzen… Söyleyen diller değişmiş. Hepsi bu. Siz bu düzene “demokrasi” diyorsunuz… Ne yapayım? Öyle diyorsanız ve inanıyorsanız mesele yok.

*****

İnternetten alıntı fıkra!

5 KURUŞ

Nasrettin Hoca yolda yürürken, biri ensesine öyle bir vurmuş ki, nerdeyse yere düşecekmiş, hiddetle dönüp bakmış; karşısında tanımadığı genç bir adam. Nasrettin Hoca sormuş: 

- "Ne cüretle vuruyorsun!.."

- "Özür dilerim hocam, sizi birine benzettim, küçük bir hata yaptım, ama siz pireyi deve yaptınız.

- "Yürü o zaman, kadıya gidiyoruz!" 

Gitmişler kadıya, ikisini de dinleyen kadı efendi, Nasrettin Hoca'ya vuran gencin akrabasıymış. Kadı efendi, Nasrettin Hoca'yı yumuşatıp, akrabasını kurtarmaya çalışmış: 

- "Hoca, hislerini anlıyorum. Bu durumda herkes aynı şeyi hissederdi. Şimdi bu genç adam kendine bir tokat atsa, kabul eder misin?"

Nasrettin Hoca ısrar etmiş: 

- "Olmaz, mahkeme yapılsın." 

Kadı efendi, bunun üzerine akrabası olan genç adama dönüp kararını vermiş: 

- "Ceza olarak Nasrettin Hoca'ya 5 kuruş ödeyeceksin, hemen gidip getir!.." 

Nasrettin Hoca, para almaya giden genç adamın dönmesini beklemiş. Bir saat geçmiş, iki saat geçmiş, ama genç adam ortalıkta gözükmüyormuş.

Mahkeme kapısının kapanma saatine kadar bekleyen Nasrettin Hoca, kadı efendinin ensesine okkalı bir tokat indirdikten sonra demiş ki: 

- "Kusura bakma kadı efendi, daha fazla bekleyememem, gelirse söyle ona; 5 kuruşu sana versin!.."