EBTO Başkanı Nazan Aksaray, bu yaz kentte ve Türkiye’de ishal ve COVID-19 vakalarının arttığını belirtti. İshal vakalarını önlemek için gıda üretimi yapan işletmelerin sıkı denetimden geçirilmesi gerektiğini belirten Aksaray, COVID vakaları için ise; “’İlaca da, aşıya da gerek yok’ düşüncesinden uzaklaşılıp, hızlı tanı testleri, molnupravir ilacı ve güncel aşının sağlanması gerekmektedir” dedi.
Eskişehir Bilecik Tabip Odası (EBTO) Başkanı Nazan Aksaray, son dönemde gündemde olan M-çiçeği (Maymun çiçeği ve Batı Nil virüsü ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Toplumun bu iki enfeksiyon için panik yapmaması gerektiğini belirten Aksaray, yaz aylarında artan ishal ve COVID-19 vakalarına dikkat çekerek gereken tedbirlerin alınması gerektiğini söyledi.
ENDİŞE VE PANİĞE GEREK YOK
Türkiye’de yakın dönemde bildirilmiş M-çiçeği hastasının olmadığını, Batı Nil virüsü infeksiyonu olduğu bildirilen ise, sadece 6 hastanın olduğunu belirten Aksaray, “İklim değişikliği ve çeşitli nedenlerle ülkeler arası seyahatlerin artması ile elbette bazı hastalıkları ülkemizde de görebileceğiz. Bu durum yurttaşlarımızda asla, endişe ve panik duygusu yaratmamalıdır” ifadelerini kullandı.
EĞİTİM PROGRAMLARI ŞART
Bulaşıcı hastalıklardan korunmak için en önemli faktörlerin başında eğitim programlarının geldiğini söyleyen Aksaray, “Anaokulu döneminden başlayarak her dönemde, eğitim programlarında yer almalıdır. Başta kadınlarımız olmak üzere, eğitim olanaklarına ulaşamayan tüm insanlarımız için belde evlerinden, televizyon programlarına her fırsat halkımızın bilinçlendirilmesi için kullanılmalıdır. Ülkenin sağlık yöneticileri, toplumda panik duygusu uyandırmadan, herhangi bir hastalık için, her aşamada, gerekli ise ve gereken kadar bilgi paylaşmalıdır. Halkımız mutlaka güvenilir, bilimsel kurumların bilgilerine rağbet etmeli, sorularını onlara yöneltmelidir. Konunun uzmanı olmayan kişiler, asla fikir beyan etmemelidirler” şeklinde konuştu.
İNSANİ KOŞULLAR SAĞLANMALI
Güçlü bir bağışıklık sistemi için gerekenleri de anlatan Aksaray, “Bunun için, insanlarımızın sağlıklı gıdaya, suya ulaşabilmesi, yaşamlarında stresin en aza indirilebilmesi ve iyi bir uyku ile vücudunu ertesi güne hazırlaması gerekir. Bunlar için ise, insani koşullarda gelir, insani barınma, çalışma, eğitim ve sağlık koşulları, parklar, sosyal alanlar gerekir. Tüm yaşam alanlarımız hastalandırıcı değil, koruyucu olmalıdır. Tüm bu saydıklarım ise kamu yönetiminin asli görevleridir” dedi.
EL HİJYENİ ÇOK ÖNEMLİ
Bireysel tedbirlerin de elden bırakılmaması gerektiğinin altını çizen Aksaray, “Örneğin, burun akıntısı, boğaz ağrısı veya öksürük gibi yani, hastalığı solunum yoluyla bulaştırma ihtimali olan bir hasta mutlaka usulüne uygun tıbbi maske takmalıdır, cildinde döküntüleri (lezyonları) varsa bunların üzerini kapalı tutmalıdır, gibi. Daha sonra hekiminin ona önerdiği tedbirleri aksatmadan uygulamalıdır. Tüm koruyucu tedbirlerin en üstte olanı el hijyenidir. Ellerimizi gerekli olan her durumda bol su ve sabunla yıkamalıyız, görünür kir yoksa alkol bazlı el dezenfektanları da kullanılabilir” açıklamasını yaptı.
YETKİLİLERİ GÖREVE DAVET ETTİ
Aksaray açıklamasına şöyle devam etti: “Sözlerimi ülkemiz sağlık yöneticilerini, iki başka önemli sağlık sorunu için göreve davet ederek tamamlayayım. Bu yaz şehrimizde ve ülkemizde ishal vakalarının sayısı artmıştır ve daha henüz kapalı mekanlara geçilmeyen sıcak günler olmasına karşın, COVID-19 vakalarında da artış görülmektedir. İshallere ‘Zaten her yaz olur, yaz ishalidir bu’ denilerek geçilemez. Başta en küçüğünden, en büyüğüne, gıda üretimi yapılan işletmelerin eğitim, hijyen kuralları, üretim, servis ve depolama süreçleri açısından hızla ve yerinde denetimlerinin yapılması olmak üzere, gereken tüm önlemler alınmalıdır. COVID-19 için ise ‘Zaten hafif geçiyor, tetkike de, ilaca da, aşıya da gerek yok” düşüncesinden acilen uzaklaşılıp, hızlı tanı testleri ile tanının konulabilmesi, dünyada kabul görmüş ‘molnupravir’ ilacına, kısıtlama olmaksızın ve kolayca ulaşılabilmesi ve dolaşımdaki varyantlara göre hazırlanmış güncel aşının sağlanması gerekmektedir. Son olarak, doğru bilginin ve bilimsel, çağdaş eğitimin ve yaklaşımın hastalıklarla mücadelede en önemli güç olduğunu bir kez daha ifade etmek isterim. Bundan asla ödün veremeyiz.