Tam Kapanmanın Adı Var Kendi Yok
Geçen hafta yapılan resmi açıklamalar ile birlikte tam kapanma ilan edildi. Tam kapanma lafını duyunca bir an için acaba gerçekten mi diye düşündüm ve açıklamaları okumaya başladım. Açıklamalar her zamanki gibi net değildi. Daha sonra İç İşleri Bakanlığı'nın ilgili genelgesini okudum. Genelgeyi okurken kapanmadan muaf tutulanları oku oku bitiremedim. Bu nasıl tam kapanma olabilirdi ki? Hastalığın en önemli yayılma alanlarından biri olan fabrikalar açık. Milyonlarca insan bu fabrikalarda çalışıyor. Hem de mecburen yan yana, aynı hat üzerinde ya da aynı ofis ortamında çalışıyor. Sadece sanayi alanında çalışanlar değil. Onlarca kategoride yasaktan muaf olan sektör veya şahıs var. Daha sonra saatlere bakıyorsunuz, mevcut düzenlemeden farklı olarak sadece Pazar günleri her yer kapalı ve 19:00 olan marketlerin kapanma saati 17:00'a çekilmiş. Yani sizin anlayacağınız bu tam kapanma falan değil. Kasımdan beri uygulanan kısıtlamalar ile hemen hemen her şey aynı. Eğer bu hastalığın kökünü gerçekten kurutmak istiyorsak gerçek bir tam kapanma uygulamak zorundayız.
Her şey hemen hemen aynı derken bir fark gözümüzden kaçmasın. Küçük esnafın faaliyetleri tamamen durduruldu. Bu alınması gerekli bir tedbir, buna lafım yok. Ancak siz küçük esnafa dükkanı kapat diyorsanız o insanların ekmek parasını da güvence altına almak zorundasınız. O insanları kaderine terk edip ekmek parasına muhtaç halde ortada bırakamazsınız. Hem de küçük esnaf neredeyse 1 yıldır çok zor durumdayken. Ancak hükümet esnafı göz ardı etti ve esnaf için zor günler daha da zor hale geldi. Birçok farklı şehirden intihar eden esnaf haberleri gelmeye başladı. Bu acı duruma devlet daha fazla seyirci kalmamalı.
Suriyelilere 40 milyar dolar harcayan, Bosna'ya, Libya'ya aşılar gönderen, Somali'nin dış borcunu ödeyen hükümet, söz konusu kendi insanımıza gelince neden kaderine terk ediyor?

Aşılar Nerede?
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca geçtiğimiz günlerde, beklemekte olduğumuz aşıların bir süre gecikeceğini açıkladı. Akabinde ise aşı randevusu olan vatandaşların randevularının iptal edildiği bilgileri gelmeye başladı. Salgının en ciddi boyutlara ulaştığı, her gün 400'e yakın insanın hayatını kaybettiği günlerde bir de aşıların gecikeceğini duymak gerçekten çok sinir bozucu. Geçen sene bu zamanlar maske beklediğimizi ama dağıtımın becerilemediğini hatırlıyorsunuz. Aşı olayında da aynı filmi izliyoruz. Ben artık bu filmi izlemekten sıkıldım. Gelişmiş ülkelerde her mahallede kurulan sağlık çadırlarında veya eczanelerde randevusuz ve ücretsiz bir şekilde gidip aşı olabiliyorsunuz. Bahsettiğimiz ülkeler yaza kadar pandemiyi tamamen bitirecek ve maskesiz şekilde yaz aylarına girecek. Biz ise hala aşı bekliyor olacağız.
Maske işi becerilemeyip belli bir fiyat sınırı ile özel sektöre devredilerek sorun çözülmüştü. Maalesef yine tek çözüm bu olarak görünüyor. Kazancımızın %60'ını vergi olarak ödediğimiz bu sistemde bunun karşılığını zamanında aşı olarak almalıydık. Ancak madem hükümet bu işi beceremiyor, belli bir fiyat sınırı ile aşılar eczanelerde satılabilir. Başka da çıkar yol gözükmüyor.
Bu arada kendi vatandaşına aşı bulamazken yabancı ülkelere aşı gönderenleri de anlamakta güçlük çekiyorum. Buna uygun güzel bir atasözümüz var: ''Eve lazım olan camiye haramdır.''

Alkol Yasağı
Tam kapanma tedbirleriyle birlikte kapanma süreci boyunca alkol satışının yasak olduğu açıklandı. Haliyle bu yasağın salgınla ne alakası olduğunu kimse anlamadı. Vatandaşların evinde alkol tüketmelerini yasaklamanın salgına nasıl bir faydası olabilir ki? Alkol satışını yasaklamak özel hayata ve yaşam tarzına müdahaledir. Devlet insanların özel hayatına karışamaz. Kimseye zarar vermemek kaydıyla herkes istediği yaşam biçiminde yaşayabilir. İsteyen namaz kılar, oruç tutar, isteyen içki içer. Yaşam tarzlarına devletin müdahale etmesi ve devletin bazı yaşam tarzlarını insanlara dayatması toplumsal barış ve huzura karşı tehdittir, din ve vicdan hürriyetine aykırıdır.
Bazı kimseler alkol yasağına karşı olmamızı içki savunuculuğu olarak yorumlamış. Biz burada içkiyi savunmuyoruz. İnsanların içki içebilme özgürlüğünü savunuyoruz, anayasayı ve laikliği savunuyoruz, din ve vicdan hürriyetini savunuyoruz. Daha basit nasıl anlatılır bilemiyorum. Eğer bugün bireysel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalelere karşı sessiz kalırsak, yarın bireysel haklarımız tamamen yok olabilir. Bunun her zaman bilincinde olmak, temel hak ve hürriyetlerimizi korumak vatandaşlık görevimizdir.

Görevini Kötüye Kullanan Ticaret Bakanı
Geçtiğimiz günlerde Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan'ın kendi şirketinin ürettiği dezenfektanları normalin 3-4 katı fiyatla devlete sattığı ortaya çıktı. İnsan inanmak istemiyor. Hükümette görevli bir insan göz göre göre bunu nasıl yapabilir? Bunun üzerine Bakan görevinden alındı. Görevden alma doğru bir hareket oldu ancak yeterli mi? Tabii ki hayır. Alenen görevini kötüye kullanan bu şahıs hakkında mutlaka ve mutlaka yasal işlem yapılmalı ve vergilerimizi bu şekilde cebine indirmesi yanına kar kalmamalıdır. Eğer bu gibi suçların hesabı sorulmazsa, başka bürokratların da bunu yapmasının önü açılacaktır. Eğer bir Avrupa ülkesinde bu olsaydı Bakan için anında soruşturma açılır ve yasalar çerçevesinde hesabı sorulurdu. Ancak maalesef Türkiye'de işle öyle yürümüyor. En azından şimdilik…

Kitap Tavsiyesi: Bunu Herkes Bilir (Emrah Safa Gürkan)
Haftanın Sözü: Kötülüğün zaferi için gereken tek şey, iyilerin hiçbir şey yapmamasıdır. (Edmund Burke)