Yaşantılarımız, fikirlerimiz, hislerimiz, duygularımızın yansımaları, üstünde kafa yorduğumuz her düşünce bir gün yok olur.

Bunu ölümsüzleştirmenin tek bir yolu vardır o da yazmaktır. İnsanlar düşüncelerini edebiyatla ölümsüzleştirirler.

Edebiyatın üzerimizdeki etkisi oldukça büyüktür.

Edebiyat, ruhumuzu iyileştirir, güzelleştirir.

Yaşamı tek düze yaşamaktan bizi çekip kurtarır ve farkındalığımızı artırır.

Edebiyat sadece güzel yazma sanatından ibaret değildir çok daha fazlasıdır.

Edebiyat, tarihinde sadece estetik kaygıyla kalınmamıştır.

Edebiyat ve toplum iç içedir, bir bütündür. Toplumu şekillendirebilir, yönlendirebilir.

Edebiyat toplum sorunlarına işret eder ve dile getirir.

Toplumun farkında olmadığı konulara dikkat çeker ve değinir.  

Bu sayede değişimlerin gerçekleşmesine ön ayak olur.

Adaletsizliklere, baskılara, yozlaşmalara toplumun yaşadığı her türlü soruna yarar sağlamak için bir mücadeledir.

Özgürce kağıda dökülen sorunlar elbet yeryüzünde doğrusuna ve refahına kavuşur.

Bir toplumu tanımak istiyorsanız o toplumun edebi eserlerine bakmanız gereklidir.

Edebiyat o toplumun siyasi yapılanmasını, ekonomisini, kültürünü, dinini, sosyal tabakalaşmasını, zihniyetini, gelişimini, eksikliğini yansıtır.

Çünkü edebiyat toplumun bir yansımasıdır.

Edebiyat;

Ufkumuzun genişlemesi için,

Farklı kültürler öğrenmek için,

Yeni bakış açıları kazanmak ve gelişmek için,

Kısacası hayatı yaşamak için sadece önemli değil gereklidir.

Geçmiş çağlarda yaşadığımız sorunları, edebiyat diliyle aktarabiliyoruz bu sıkıntılara değinebiliyoruz.

Neler yaşadığımızı, nasıl sorunlarla karşılaştığımızı, nasıl çözüme varıldığını, aktarımımız olan nesillere kolaylıkla edebi eserlerimizde işaret edebiliyoruz ki aynı sorunlar yaşanmasın.

Gelecek kuşaklarımıza tarih tekerrür etmesin.

Ederse de nasıl başa çıkılacağı bilinsin.

Huxley’in dediği gibi edebiyat; gençliği yetiştirir, yaşlılara zevk verir, ikbalde süs, felakette teselli ve sığınak olur.