Deniz Çağlar Fırat

'Laiklik konusunda söylenecek çok söz vardır. Atatürk durup dururken mi laiklik ilkesini benimsemiştir? Cumhuriyet öncesi ve sonrasında dinsel görüntülü hangi siyasal eylemlere ve başkaldırmalara tanık olunmuştur? Bunları hiç inceleyen yoktur. Bu olaylardan biri, 'Şeyh Sait Ayaklanması'dır. 1925 yılı şubat ayında başlatılan bu ayaklanma, zamanın Başbakanı Fethi Okyar'ın sözleri ile 'padişahlık, hilafet, şeriat, Abdülhamid'in oğullarından birinin saltanatını temin gibi irticai' nitelikte bir 'etnik' ayaklanmaydı.
Ayaklanma, Lozan Antlaşmasında çözüme bağlanamayan Musul sorununun Türkiye ile İngiltere arasında uyuşmazlık konusu olduğu günlere rastlamıştır. Şeyh Sait adına İngiliz silah fabrikalarına silah sipariş edilmesi de olaydaki İngiliz parmağını doğrulamaktaydı. Ayaklanma bastırıldı; ancak bu arada Türkiye Musul'u yitirmiş oldu. İngilizler, kendileri için en uygun sonucu almışlardı.
1924 yılında hilafetin kaldırılması; 1928 yılında Anayasadan 'devletin dini' hükmünün çıkarılması, dinin siyasal amaçlarla kullanılmasını önlemek amacıyla başvurulan yollardı. Bu adımların her biri din duygularının siyasetten arındırılması amacı ile atılmaktaydı.
1937 yılı cumhuriyetin zorlu yıllarından biridir. Bu yılın ilk ayında Türkiye Hatay sorununun çözümü için girişimlerde bulundu. Aynı günlerde Atatürk, toprak reformu yapılması için emirler verdi. Atatürk'ün amacı, toprak ağalığının mülkiyete dayalı siyasal egemenliğini kırmaktı. Bunun için de büyük çiftliklerin 'nüfus yoğunluğuna ve toprağın verim derecesine göre' sınırlandırılması amaçlandı. Ancak, Atatürk'ün toprak reformu düşüncesi hiçbir zaman gerçekleşmedi.
O sıralar genç cumhuriyet yine bir ayaklanma ile uğraşmak zorunda bırakılmıştı. 1925 Şeyh Sait Ayaklanması İngilizlerle aramızdaki 'Musul Sorunu'nun çözümleneceği günlere rastlatılmıştı. Hatay'ın bağımsızlığı ve toprak reformu çalışmaları sırasında da yine etnik kökenli bir ayaklanma başlıyor; 'Dersim isyanı' olarak bilinen etnik kökenli ayaklanma Milletler Cemiyeti'nin Hatay'ın bağımsızlığı için karar aldığı günlere denk düşürülüyordu.
Aynı günlerde hükümet, Tunceli'de 'ıslahat programı' uygulamaya karar vermişti. Bayındırlık hizmetleri sırasında, bölgeye okullar ve yollar yapılıyordu. Ayaklanma bu sırada altı aşiret tarafından başlatıldı. Ayaklanmada din duyguları yine ön plandaydı.
Laiklik ilkesinin siyaset sahnesinde bu olaylar yaşanırken benimsenmiş olması, herhalde bir rastlantı değildi.
Kurtuluş Savaşı öncesi ve sonrasında 'irtica' kökenli ve amaçlı akım ve eylemlerin emperyalist devletlerce desteklenmesi, laikliğin değil 'irtica' eylemlerinin 'köklerinin dışarıda' olduğunu kanıtlamaktadır. Bu ilişkileri anlamak için o günlerin İngiliz Kraliyet belgelerine bakmak bile yeterlidir.
Laiklik ilkesi, adım adım yok edilmektedir. Televizyon bu görüşün aracı olmakta; 'açık oturum' adı altında tek görüş savunulmakta, bu görüşün propagandası yapılmaktadır.'
Bu ifadeler basın ve demokrasi şehidi Uğur Mumcu'nun 25 Eylül 1985 tarihinde Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde yayınlanmıştı. Bugün 3 Mart. Devrim Yasalarının kabul edilişinin yıldönümü. İçinde bulunduğumuz toplumsal ve ekonomik koşullar göz önüne alındığında laiklik ilkesinin ne denli önemli olduğunu hem uluslararası zeminde hem de ülke içinde gözlemliyoruz.