Nedense her sarsıntı sonrası hatırlıyoruz deprem gerçeğini… Oysa şehrimiz de dâhil fay hatlarının içinde, çevresinde veyahut yakınlarında yaşıyoruz. Bilim, üzerinde yaşadığımız bu fayların ne denli hareketli olduğunu da sürekli anlatıyor. Herkesin ortam söylemi gibi; “Depremle yaşamayı öğreneceğiz”

Nedense her sarsıntı sonrası hatırlıyoruz deprem gerçeğini…

Oysa şehrimiz de dâhil fay hatlarının içinde, çevresinde veyahut yakınlarında yaşıyoruz.

Bilim, üzerinde yaşadığımız bu fayların ne denli hareketli olduğunu da sürekli anlatıyor.

Herkesin ortam söylemi gibi;

“Depremle yaşamayı öğreneceğiz”

Peki, öğreniyor ya da öğrenmeye çabalıyor muyuz?

Bu soruya olumlu yanıt vermek zor!

Ülkeyi yönetenler bile yatay mimarının ne denli önemli olduğunu yeni yeni itiraf ediyorlar.

Dikey yapılaşma ile kentlere nasıl da zarar verildiğini daha yeni anlıyorlar!

Oysa neymiş?

“Ülkenin tüm koşullarına göre şehirleşecekmişsiniz!”

Sadece jeofizik gerçekler değil elbette…

Ekonomik koşullardan, sosyolojik koşullara, alt yapıya kadar her şeyi tastamam etmeden kentleşmeyecekmişiz!

+++

Ne yazık ki…

Eski yıllarda düz bulunan her yere konutlar yaparak, gecekondular dikerek bir arada yaşamanın ilk adımları atılmış.

Daha kötüsü de, ülkeyi ya da şehirleri yönetenler de o günün gerçeklerine göz yummuş, görevden kaçmış, sorumluluk almamışlar.

Belki de birkaç oy uğruna, plansız, çarpık, sağlıksız ve güvensiz konut yapımlarına onay vermişler.

Hatırlayın yıllar öncesini…

Davul zurna çalınarak yüz binlerce tapu dağıttılar ahaliye…

İşte o günler, bugünkü korkularımızın temellerini oluşturdu.

Sonrasını biliyorsunuz…

Sağlıksız zemin üzerine verilen imar izinleri sayesinde o bölgelerde bugün onlarca katlı binalar yükseldi.

Ve modern yaşama hiçte uymayan yaşam alanları ortaya çıktı.

+++

Şimdi, ne zaman deprem olacak diye bekliyoruz.

Nerede ne kadar büyüklükte olacağını öğrenmek için fal baktırıyoruz.

Korkularımız o kadar büyüdü ki, pek çok insanın psikolojisi bile darmadağın oldu!

+++

Eskişehir ise, tüm anlattığımız gerçeklerden neyse ki biraz uzak kalmış.

Yıllar yılı bugün şehri yönetenlere, “Neden emsaller artırılmıyor, neden yüksek katlı konutlara izin verilmiyor?” diye çemkirenlerin haksız;

Şehri yönetenlerin de yatay mimari için ruhsatlandırma yaptıkları için ne kadar da haklı oldukları ortaya çıktı.

Hele hele alüvyonlu bir zemine yani yumuşak bir satha sahip Eskişehir’de çok katlı binaların ne denli tehlikeli olduğunu iyi anlıyoruz;

Ve belediyelerin bunca zaman yüksek kat tahriklerine neden direndiklerini, ruhsat konusunda neden bunca katı olduklarını daha iyi kavrıyoruz.

+++

Yeterli mi?

Elbette değil.

İMO’nun belediyelerin öncülüğünde başlattığı binaların incelenmesi işi var.

Nisan’dan bu yana 15 bin bina gözden geçirilmiş.

Geriye kalan 7 Bine yakın bina daha var.

Yani ilk etap yılsonuna kadar bitecek gibi duruyor…

Ofis işleri de tamamlandıktan sonra şehri daha iyi görecek, daha iyi tanıyacağız.

İşin daha güzel tarafı da, tehlike kapıya gelmeden gerekli tedbirlerin alınması için ilk adımları atacağız.

Belki yeni kentsel dönüşümler için projeler başlatılacak;

Belki yerinde dönüşüm için yeni anlaşmalar yapılacak.

+++

Bu nedenle söz konusu çalışmaları yakından izlemeye, takip etmeye halk adına devam edeceğiz.

Çünkü bu işin ne şakası var, ne geçiştirilecek zamanı!

Başta da dediğim gibi fay hatları çok yakınımızda.

Daha doğrusu tehlike hemen yanı başımızda!