Hayatımız boyunca unutamayacağımız haberlere tanık oluyoruz. Yıllık gündemi 3 saate sığdırır olduk. Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner…
Henüz 19 yaşında pırıl pırıl iki genç kızdı. Aileleriyle sevdikleriyle geçireceği önlerinde upuzun hayatları olacaktı. Okuyup meslek sahibi olacak ve hayallerine koşacaklardı. Ama olmadı. 4 Ekim’de bir cani ikisini de vahşice hayattan kopardı.
Peki sizce bu kadar mı? Ayşenurlar İkballer ne ilk ne de son ve katil maalesef yine bir erkek.
Kadınlara ölüm en yakın bildiklerinden geliyor. Kiminin eşi, kiminin babası, kiminin kardeşi, kiminin arkadaşı, kiminin sevgilisi. Kimisi de hiç tanımadığı bir erkek tarafından öldürülüyor.
Kadın cinayetinin işlenmediği tek bir ay, tek bir gün bile olmuyor. Kadınlar ulu orta, güpegündüz katlediliyor. Uzun lafın kısası ülkemde kadın olmak zor, kadın ölmek kolay. Kadın olarak hepimizin içinde derin bir acı ve gittikçe büyüyen bir korku var. Dolmuşta, asansörde, sokakta yalnız kalmaya korkar olduk. Daha Narin’i atlatamamışken, Sıla bebeğin haberini gördük. Neye üzüleceğimizi şaşırdık.
Alışıyoruz farkında mısınız? Bu en korkunç olanı. Alışmamalıyız, alıştırmamalıyız.
Çocuklarımıza ne diyeceğiz? Kendilerini korumaları gerektiğini nasıl anlatacağız? Tertemiz düşüncelerine, kalplerine bu detayları nasıl yerleştireceğiz?
Bu tarz olaylar artık münferit vakalar değil. Bu gözlerimizi kaçırdığımız, içten içe çürüyen toplumsal yapı ve insanlık krizidir. Bir insanın bu denli soğukkanlılıkla işlediği bir cinayet, sadece bireysel ruhsal bozukluğun değil, kolektif bir çöküşün işaretidir. Şiddet, açgözlülük, adaletsizlik, cehalet ve ahlaki yozlaşmanın iç içe geçtiği bu bataklıkta artık insanlık öldü. Artık “önlem” almaktan bahsetmek yetersiz. Bu toplum kökten sarsılmalı. Suçlu sadece cinayeti işleyen değil, buna zemin hazırlayan, sessiz kalan ve görmezden gelen herkestir!
Adalet istiyoruz! Lütfen kadınlara, çocuklara ve hayvanlara dokunmayın artık. Ülkemizde huzur içinde yaşamak istiyoruz. Kayıgısız, özgür ve mutlu günlere…