Birkaç gün önceydi.
Akşam mutfakta, bir yandan bir şeyler atıştırırken diğer yandan gözüm televizyonda ki ana haber bültenindeydi.
Hanımın “yemeğini soğutma” uyarılarına rağmen kanallardan bir tanesine takılıp kaldım.
Arka arkaya öyle haberler ekrana getiriliyor ki insanın içini kaldıran öfkesini artıran cinstendi.
İzledikçe içimden “Öyle garip bir ülkeyiz. Dünyada eşimiz benzerimiz yoktur herhalde…” dedim kendi kendime.
Önce Et ve Balık Kurumu önünde 1 kilo kıymayı ucuza almak için bekleyen ak saçlı amcaların, teyzelerin dramı gözler önüne seriliyordu!
Ardından Polat çiftinin günlerdir gündemi meşgul eden ve günün sonunda hapse atıldıkları süreç dakikalarca ekrandaydı.
Hemen onun arkasından medya fenomeni Bahar ve Nihal Candan kardeşlerin rezillikleri…
Tutuklama kararı sonrası adliye koridorlarında salya sümük ağlamaları kulaklarımıza kadar geliyordu.
Neticede bu tür yapıların yasa dışı bahis, kara para aklama, naylon fatura, tehdit, şantaj ile birkaç yılda hormonlu büyüme hikâyeleri, renkli dünyaları ana haberlerin ilk sıralarındaydı.
Asıl sorulması gereken soru şu;
Tüm bu haksız kazançlar cebe indirilirken “devlet babamız” neredeydi acaba?
Mali polis, müfettiş, denetçi sahi neredeydi?
Vergi borcunu zamanına ödemeyen küçük bir esnafın tepesine çöken vergi daireleri görevini neden yapmadı?
Soruları çoğaltabiliriz.
***
Gelelim asıl ana haberde yazmak istediğim konuya.
Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi yemekhanesindeki fahiş fiyat artışları izlediğim kanalın diğer haberiydi.
Üniversitenin yemek hanesinde fiyatların %250 zamlanmış olması büyük puntolarla ekrana getiriliyordu!
Bu fiyatlar üzerine Tıp Fakültesinde okuyan bir grup öğrenci basın açıklaması yaparak tepki gösteriyordu.
Köşe yazarlığın ötesinde evladı Tıp Fakültesi’nde okuyan bir baba olarak haber dikkatimi çekti.
Merakla izlemeye devam ettim…
Üzerinde beyaz kazaklı, gözlüklü doktor adayı genç, kameraların karşısında öfkeliydi.
Öfkesi ses tonuna yansımıştı.
Yapılan zammın kabul edilemez olduğunun altını çizerek şunları dile getirdi: “TÜİK'in açıkladığı enflasyon oranının çok üstünde yapılan bu zam için herhangi bir gerekçe gösterilmemiştir. Bölgemizde faaliyet gösteren hiçbir üniversitede bu denli bir artış olmamışken, diğer üniversitelerden daha çok imkâna sahip üniversitemizde yapılan bu zam öğrencilerde hayal kırıklığı oluşturmuştur. Ülkede yaşanan ekonomik sıkıntıların farkındayız. Yıllar geçtikçe bize verilen porsiyonların azalması ve buna rağmen yemek fiyatlarının devamlı artışı kabul edilemez bir durumdur. Yemekhane masasından doymadan kalkmak istemiyoruz.” Haksız da değildi.
Bundan sonraki cümlesi daha da önemliydi. Sosyal tehlikeyi yüzümüze haykırıyordu.
“Ülkemizde üniversite öğrencilerinde artan intihar olaylarının nedenlerinden biri geçim sıkıntısıdır. Ülkemizdeki ekonomik sıkıntıların farkındayız fakat bu ekonomik sıkıntıların en çok etkilediği biz öğrencilerin yemek fiyatlarına bu denli bir zam gelmesini kabul etmiyoruz. Yetkilileri yemek kalitesini ve fiyatını gözden geçirmesi için vicdana ve göreve davet ediyoruz.”
Geçtiğimiz hafta Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde matematik bölümünde okuyan bir gençte ekonomik gerekçelerle intihar etmişti.
21 yaşındaki Resul Alan, hem de yemekhanede kendini asmıştı!
O sebeple konu hafife alınacak, görmemezlikten gelebilecek bir konu değil yazmak istedim!
Ekonomik zorluklar her kesimi derinden etkiliyor. Gençler hayattan kopuyor. Aileler dağılıyor. Anne babalar ne zor şartlarda çocuklarını üniversitede okutmak için büyük mücadele veriyorlar.
Bu düşündüren haber bana bir süre önce tartışılan Türkiye Büyük Millet Meclisi Lokantasındaki yemek fiyatlarını hatırlattı.
Bununla ilgili yazı yazmayı hep düşünüyordum.
Kısmet bugüneymiş.
Neyse…
Bin bir çeşitli yemeklerin tatlıların çok düşük fiyata satıldığı Meclis lokantası…
TBMM gibi yüce bir kurumun lokantası kar amaçlı çalışmayabilir ama zararına da çalışmaz/çalıştırılmamalı!
Çok zamandır gidip yemek yemedim! Son fiyatlar nedir bilmiyoruz. Ama giden arkadaşlarımızdan aldığımız bilgilere göre burası resmen zararına çalışıyor. Oradaki yemeklerin hiçbirini o fiyatlara mal edemezsiniz!
Salata 5 liraymış. 1 demet maydanoz 5 lira. Çorba 5 Tl. Et döner 30 TL. Gerisini yazmıyoruz.
Bu fiyatlar mümkün değil kurtarmaz. Her ay zarar ediyor bu lokanta ve
zararı vergilerimiz ile karşılıyoruz maalesef.
Neden kimse bu durumu gündeme getirmiyor! Vekillerin maaşı asgari ücret mi? Bir asgari ücretlinin yiyemediği yemeği vekil nasıl bu fiyata yiyebilir!
Dikkat edin!
Bu lokantaya erişim hakkı olan vekillerin aylık maaşları ortalama 74 bin liradır.
Diğer yandan bugün 7.500 TL ile geçinen bir emekli, döner almak istese, en ucuz lokantada en az 120 lira ödemesi lazım.
Arada uçurumlar var.
Bir anlamda millete soğan ekmek, vekile kuzu tandır!
Ohh Ne güzel hayat!
Keşke 81 ile böyle lokantalar olsa.
Fakir fukara, garip guraba da yiyebilse.
Buradan tüm vekillere çağrı yapıyoruz.
Gitsinler dışarıda yemek yesinler, olmadı dışarıdan yemek söylesinler. Hem devlete ve millete yük olmazlar. Hem de vatandaşın neyi kaça yediğinden bu kadar habersiz olmazlar belki.
Neyse…
Tevfik Fikret’in şu sözleriyle yazımızı bitirelim
Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!
Nasıl olsa üniversite okuyan öğrenciler ve size oy verenler yiyemedikten sonra…