SESİMİZİ DUYAN YOK MU?

Abone Ol

Yıl  17 AĞUSTOS 1999. Merkez üssü Kocaeli'nin Gölcük ilçesi olan ve "asrın felaketi" olarak tanımlanan 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'nin üzerinden 24 yıl geçti.

Kuzey Anadolu fay hattı patlıyor ve Marmara’ya kadar geliyor.

Şiddeti 7.7.. 

Hükümet şaşırmış durumda. Depremin altında kalıyor..

Devlet yok..

İnsanlar betonun altından sesimizi duyan yok mu diye bağırıyorlar..

Aradan 25 yıl geçmiş.!

Değişen bir şey yok..

6 Şubat depremi… Doğu ve güney Anadolu’yu etkilemişti...

Türk milleti şunu çok iyi anlaması lazım. Türkiye deprem ülkesi ve buna göre yaşamınızı belirleyin.

 Felaketin boyu değişmiyor. Kahraman Maraş’ta, Hatay’da, Malatya da, Adıyaman’da aynı kareleri tekrar tekrar izledik..

Hep aynı zihniyet. Bu bir doğal afet ama, bu kadar fazla insanın ölmesinin tek sebebi doğal afet değil elbette…
Türkiye'de ise hazırlık, denetim, tedbir gibi kelimeler sadece sözlüklerde yer alıyor. Kağıt üzerinde her şey tas tamam.. Bu da 25 yıl sonra felaketin boyutunu değiştirmiyor.

 

Bu gün herkesi susturmaya çalışan, sansürcü iktidar ve onun medyası 1999 depreminden sonra o günün iktidarına neler demişti?

& Şubat depreminde AK Parti iktidarını da gördük. Kızılay’ın halini gördük. AFAD’ ı gördük..

Sesimizi duyan yok mu?

****.
17 Ağustosta Ecevit'in başbakanlığında iktidar henüz 4 aylık iktidardı… Bunu göz ardı etmeyin.
Ne yapabilirdi ki? Hiçbir şey..
O günkü, gazetelerin ilk saflarından bir hatırlatma.

4 aylık iktidarın koalisyon ortağı ve başbakan yardımcı olan MHP Lideri Devlet Bahçeli' de 24 ağustos 1999'da TBMM'sinde yaptığı konuşmasında, Dünyanın dört bir yanında zaman zaman değişik tabii afetler yaşanmaktadır. Ancak, birçok ülke, bu afete karşı hazırlıklı olmayı öğrenmiştir.
Bu hazırlık, depremi önceden haber alma şeklinde değil, depreme dayanıklı binalar yapmak veya deprem bölgesi dışında iskân gerçekleştirmek şeklinde olmaktadır.
Erdoğan 21 Ekim 2017'de, 'Biz bu şehre (İstanbul) ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz' demişti. Kuşkusuz ihanet edilen şehir sadece İstanbul değil, bütün şehirler, tüm ülkeydi... Belediye başkanlığı döneminde İstanbul'a girişin izne tabii olmasını savunuyordu. O zamanlar doğruydu söyledikleri.
Sonra o sözünü unuttu.
 

İstanbul doldu taştı. Kadere inanıyorlardı. İnşallah, maşallah dediniz mi alkış alıyordunuz. Sandıklar patlatılıyordu.
AK PARTİ betonlaşma üzerinden kalkınma modelini benimsemişti. Bunun seçmende de karşılığı vardı. Başını sokacak bir ev…
Hayali bile yeter.
Bir umut. İktidar oluyordunuz.
 

17 Ağustos 1999..
Asrın en büyük afetlerinden biri.
Büyük felaket.
Merkez üssü Kocaeli/ Gölcük.
45 saniye sallandık.
İzlerini hala taşıyoruz.
Ne kadar hazırlıksız yakalanmışız.
Aradan 23 yıl geçmiş.
Marmara depremi olarak kayıtlara geçti.
1999' da binlerce insanımızı yitirdik. Binlerce kişi sakatladı.
O günden bu güne kadar geçen süre çok uzun.
En azından çözüm odaklı bir afet mastır planı yapılıp uygulamanın % 80' inin gerçekleştirebilirdik.
Cep faturalarından iletişim vergileri alındı bu amaçla.
Sonrası meçhul.
3 Kasım 2002' de AK Parti iktidar oldu.
Umutluyduk.
Maalesef arzu edilen başarı sağlanamadı.
Hep konuşuldu.
Çarpık kentleşmeyi önlememiz lazım.
Yatay mimariye geçmemiz lazım.
TOKİ'nin temel görevlerinden biriydi.
Fakat İstanbul başta olmak üzere yerini dikey mimariye Ranta kurban edildi.
Çözüm olarak rant önerildi.
Betonlaşma önerildi.


FAY HATLARIMIZ VAR..
Bizim deprem haritamız var. Faylar biliniyor. Çok ciddi çalışan Jeoloji mühendislerimiz, sismologlarımız, jeologlarımız var.
Fakat işi her deprem olduğunda veya 17 Ağustosu magazinleştirdik.
Siyasallaştırdık.
Geçeklerin üstü örtüldü..
Ülkemiz deprem riskli bir bölgede. Bunu biliyoruz. Arabistan plakasının hareketlerini de az çok öğrendik.
Bizim altımızdan giriyormuş bu plaka..
İşte böyle.
Aktif fay hatları da biliyoruz.
Peki, bu kadar bilgi ve bilim insanı varken neden beceremiyoruz.

Sorun nerede?

Kentsel dönüşümü konuştuk arpa boyu yol alamadık.

Afet riskli alanlar dedik bir çivi çakamadık..

Ama AK parti attığı zaman mangalda kül bırakmıyor.

Sadece deprem çantamız ve düdüğümüz var. Anasıra tatbikat yapıyoruz çocuklarla.

Sesimizi devlet duysun diye düdük aldık. Çaldırıp duruyoruz  Düttürü dünyada..