Sebepli ya da sebepsiz kayboluveriyoruz kalabalıklar arasında.
Etrafımız insanlarla dolu dolu olsa da kaybolduğumuzu hissediyoruz bazen.
Bazen güpegündüz karanlığın ortasında buluyoruz kendimizi.
Gündüz gece, aşağı yukarı, ileri geri, siyah beyaz, dar geniş, küçük büyük … giriyor birbirine.
Koyu ne, açık ne bilemiyoruz bir türlü.
Doğru ne, yanlış nerede, gerçek hangisi çözemiyoruz bir türlü.
Arayıp sorsak da arayıp tarasak da kendi kendimizle baş başa verip dertleşemiyoruz.
Ağır aksak gidiyor işler. Derme çatma geliyor hemen her şey. Bölük pörçük görünüyor her şey.
Çaba da sonuç da yerli yerinde ve yeterli olamıyor bir türlü.
Çalışmak, çabalamak, didinmek, emek sarf etmek, kendimizi zorlamak, yeri geldiğinde olanca gücümüzü harcamak pek işe yaramıyor niyeyse.
Ekmek pekmeze yetmiyor özetle.
Olmuyor; katlanılması zor olan haksızlık, sıkıntı, acı, hastalık, yoksulluk, felâket vb. durumlar karşısında umutsuzluğa kapılmayıp şikâyet etmeden, sızlanmadan dayanma, tahammül göstermek de pek işe yaramıyor niyeyse.
İğ bulsak ağarşak denk gelmiyor işte.
Yalnızlığımız, ne yapacağını bilemez ediyor bizi.
Yokluk da yalnızlık da pişmanlık da gün gelip bitecek. Son gelecek.
Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun son var ya o son. Bitmek mi tükenmek mi yoksa yeniden başlama mı olan o son var ya o son gelecek bir gün.
Son perde mi son saat mi son söz mü bilemeden gelecek o son.
Bitiş mi tükeniş mi yoksa yeniden başlayış mı heceleyemeden gelecek o son.
Kimine göre sır, kimine göre bilinmezlik; kimine göre belli, kimine göre belirsiz o son; geliverecek bir an.
Yıllar geçecek. Yollar uzayacak ya da yollar kısalacak.
Ömür; nerde, ne zaman, nasıl biteceğimizi anlayamadan bitiverecek o sonla.
Olacağı geleceği telâş göstermeden, telâşa kapılmadan beklemek, acele etmemek gerek.
O sonu, olgunlukla beklemek gerek.
Ortada kalan bir işin sonuçlandırılması imkân, fırsat, kişilik olarak bize düşebilir.
Bu durumda çaya varmadan çemrenmenin hiç gereği yok tabi.
Ata binmeden ayak sallamak gafletinde bulunmamak gerek elbette.
Heybeyi torbayı dökmemek gerek elbette.
Orta yolu bulabilmek gerek. Olmuyorsa biraz çekilmek gerek.
Ruha ve bedene zarar veren şeylerden uzak durmak, nefsin aşırı istek ve arzularına karşı koymak gerek.
Bütün bunların sonunda da oluruna bırakmayı becerebilmek gerek.
Gün gelir en elverişli ortam ve zaman oluşur gün doğar. Gün gelir her şey gün ışığına çıkar.
Her şeyin sonu var. Hiç bir şey ebediyen devam etmiyor.
Yeri ve zamanı geldiğinde sahneden çekilebilmek gereğini bilmek gerek.
Dünya sahnesinden çekilmek nasıl kaçınılmazsa günlük hayat sahnesinden de yeri ve zamanı geldiğinde çekilebilmeyi bilebilmek gerek.