ÖNCE LİBYA SONRA IRAK, ŞİMDİ SURİYE! SIRADAKİ?

Abone Ol

Bir zamanlar Ortadoğu’nun stratejik merkezlerinden biri olan Suriye, Soğuk Savaş döneminde bile dengeleri iyi gözeten bir ülke olarak biliniyordu. 

Ancak 2011 yılında başlayan iç savaş, bu dengeleri kökten değiştirdi. Esad rejimine karşı başlayan halk ayaklanması, kısa sürede bölgesel ve uluslararası güçlerin müdahalesiyle tam anlamıyla bir vekâlet savaşına dönüştü. 

ABD, Rusya, İran, Türkiye ve Körfez ülkeleri gibi pek çok aktör, kendi çıkarları doğrultusunda taraf seçerek çatışmanın bir parçası oldu.

Sonuç olarak, Suriye'deki iç savaş, muhalif grupların 12 günlük mücadelesiyle Esad döneminin sonunu getirdi. 

Esad rejimi yıllardır uluslararası baskılar ve iç dinamiklerle ayakta kalmaya çalıştıysa da, gelinen noktada Esad dönemi fiilen sona ermiş ve Suriye, farklı bir yapıya evrilmiştir. Bu durum, Suriye kadar Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir.

Bugün Suriye, fiilen üçe bölünmüş bir yapıya sahip. Kuzeyde ABD ve Batı destekli Kürt gruplar, doğuda İran’ın etkisi altındaki Şii milisler ve güneyde Esad rejiminin kalıntıları yer almaktadır. Bu parçalı yapı, bir ulus-devletten çok, birbirinden kopuk bölgelerden oluşan bir Suriye haritası sunmaktadır.

Tarih, Ortadoğu’da güçlü liderlerin devrilmesinin nasıl kaotik süreçler doğurduğunu defalarca göstermiştir. Irak ve Libya bunun en net örnekleridir. 

Saddam Hüseyin’in devrilmesi Irak’ta kuzeyde Kürt yönetiminin, orta bölgelerde Şii hâkimiyetinin ve güneyde Sünni Arapların kontrolündeki alanların oluşmasına neden oldu. Kaddafi’nin devrilmesi ise Libya’da istikrarsızlık ve Türkiye için ekonomik kayıplar getirdi. Şimdi ise benzer bir senaryo Suriye için devrede.

Suriye’nin bu bölünmüş hali, "Büyük Ortadoğu Projesi" olarak bilinen ve bölgedeki sınırları yeniden çizmeyi hedefleyen stratejiyi hatırlatıyor. 

Amerika’nın eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın 2003’te söylediği şu sözler adeta bugünü tarif ediyor: “22 İslam ülkesinin sınırları ve liderleri değişecek.” Bu plan çerçevesinde, Irak ve Suriye parçalandı. Gelecekte ise hedefte İran var gibi görünüyor.

Esad, İsrail’in bölgedeki planlarını defalarca bozmuş, özellikle Filistin meselesinde Arap dünyası için önemli bir destek noktası olmuştur. Ancak güçlü bir Esad rejimi hiçbir zaman İsrail’in istediği bir durum olmadı. Esad’ın devrilmesi, İsrail için hem bir avantaj hem de yeni riskler barındırıyor. Zayıf bir Suriye, yalnızca terör örgütlerine değil, küresel güçlere de alan açabilir.

Suriye’deki parçalanma, Türkiye için hem fırsatlar hem de ciddi tehditler barındırıyor. Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmakla birlikte, bu fiili bölünmenin sınır güvenliği ve mülteci krizi gibi sorunları derinleştirdiğinin farkında.

Türkiye'nin öncelikli hedefleri bize göre şunlar olmalıdır.

  1. Kürt grupların bağımsız bir devlet kurma çabalarını engellemek,
  2. Suriyeli sığınmacıların ülkelerine güvenli bir şekilde dönmelerini sağlamak.

Bu hedeflerin gerçekleşmesi için Suriye’de kalıcı bir çözüm ve istikrarın sağlanması elzemdir. Ancak bu, sadece Türkiye'nin çabalarıyla değil, uluslararası işbirliği ve dengeli bir diplomasiyle mümkündür.

Suriye’nin eski sınırlarına ve yapısına dönmesi artık mümkün görünmüyor. Bölgedeki dengeler, bu parçalanmış yapıyı daha uzun yıllar sürdürebilir. Ancak bu durum, sadece Suriye’yi değil, tüm Ortadoğu ülkelerini tehdit ediyor. Daha adil ve sürdürülebilir bir barış çabası olmaksızın, Ortadoğu’daki kaos devam edecektir. Bizimde başımızı ağrıtacaktır.

Türkiye’nin bu süreçte hata yapma lüksü yok. Hem bölge ülkeleriyle işbirliği yapması hem de uluslararası toplumla uyum içinde hareket etmesi hayati önem taşımaktadır. Ortadoğu’da barış, güçlü bir irade, kapsamlı bir strateji ve bölge halklarının haklarına saygıyla mümkün olacaktır. 

Aksi halde, daha büyük çatışmalar ve insani trajediler kaçınılmazdır. Çünkü Büyük Ortadoğu Projesi adım adım işliyor.

Göre ne…Köre ne?