Merhaba Değerli Okurlar;

Geçtiğimiz hafta emsal yargıtay kararları ışığında nafaka kararlarını anlatmaya çalışmıştık.

Bu hafta ise mal practice doktorun yahut hastanenin hatasından kaynaklanan davalardan bahsedeceğiz.

MAL PRACTİCE (Malpraktis-Hastane, Doktor hatasından kaynaklı davalar)

Malpraktis davası; hastalık ve herhangi bir sağlık sorununun giderilmesi amacıyla hekime ya da bir tıp kurumuna başvuran hastanın tıbbi tanı-tedavi esnasında beklenmedik bir zararla karşı karşıya gelmesi halinde hastanın açacağı dava türünü ifade etmektedir. Bundan kaynaklanan bir komplikasyon olduğu zaman hastaneye karşı açacağımız dava MAL PRACTİCE davasıdır. Geç müdahale ya da hiç müdahale edilmeme sonucunda hasta ölür yahut kalıcı bir rahatsızlıkla karşı karşıya kalırsa burada da hastaneye karşı açacağımız dava da MAL PRACTİCE davasıdır.

MAL PRACTİCE (doktorun tıbbi hatası) doktorun veya tıp merkezi, poliklinik, sağlık ocağı, özel muayene, hastane vb. sağlık kuruluşlarının bilgisizliği, deneyimsizliği veya ilgisizliği nedeniyle yanlış teşhis, hatalı tedavi veya eksik bakım hizmeti neticesinde hastanın zarar görmesi olarak tanımlanabilir. Bu tanımlamaya ilaveten Malpraktis (kötü hekim uygulaması) kavramı, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. maddesinde genel olarak şu şekilde tanımlanmıştır:

Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi “hekimliğin kötü uygulaması” anlamına gelir.

Ceza hukukunda tıbbi Malpraktisle ilgili bir düzenleme yapılmamıştır. Hekimin cezai sorumluluğu, Türk Ceza Kanunu kapsamında değerlendirilerek taksirle yaralama (madde 89) ve taksirle insan öldürme (madde 85) suçları kapsamında ele alınmaktadır.

Bazı durumlarda ise doktor hatası yapılmasa dahi aynı sonucun yaşanacağı ve hastanın aynı şekilde zarar göreceği de görülmüştür. Bu da nedensellik bağı ile açıklanabilir. Yaralanma veya ölüm ile sonuçlanan doktor hatalarında bu hata olmasa dahi aynı sonuç ortaya çıkacaktıysa doktorun hatası taksirle yaralama ya da taksirle insan öldürme suçları kapsamında değerlendirilmez. Bu durumda Türk Ceza Kanunu’nda yer alan İhmal Suretiyle Görevi Kötüye Kullanma Suçu (madde 257/2) oluşur.

Malpraktis davalarında hekimin cezai sorumluluğu ceza yargılaması kapsamında Cumhuriyet Savcılığı tarafından incelenir. Savcılık makamı gerekli incelemeleri yaparak suçun işlendiği yönünde makul şüphe oluşursa iddianame düzenleyerek davayı açar.

Malpraktis neticesinde hekimin cezai sorumluluğunun yanı sıra hukuki yani tazminat sorumluluğu da ortaya çıkmaktadır. Hekimin hukuki sorumluluğu kapsamında hem maddi hem de manevi tazminat talep edilebilmektedir.

Malpraktis davalarında görevli mahkemede hizmet alına kurum özel kurum niteliği taşımıyorsa idare mahkemesi, özel kurum niteliği taşıyorsa tüketici mahkemesi yetkili ve görevlidir. Bu davalar unutmadan söylemek gerekir ki 5 yıllık zamanaşımına tabidir.

Örnek karar da; Yargıtay 13 HD E:K:2005/3645–1796, T:8.7.2005 tarihli kararında, ‘…somut olayda, hükme esas alınan Adli Tıp Genel Kurulu’nun 29.1.2004 tarihli raporunda, davalı doğum ve kadın hastalıkları uzmanı Dr. A’nın davacının annesi olan S.’nin doğum sonrası takibinde özensiz ve dikkatsiz davrandığı, kontrolleri sırasında bağlamış olan enfeksiyona yönelik bir tedaviye başlamadığı, bu nedenle olayda 2/8 oranda kusurlu bulunduğu açıklanmıştır. Raporda davalı hastane, çalıştırdığı personelin seçiminde gerekli özeni göstermediğinden aynı oranda kusurlu olduğu kabul edilmelidir. Dosya içindeki raporlarda davacının bir kusurundan bahsedilmemektedir. Tüm bu açıklamalar ışığında, taraflar arasındaki uyuşmazlık vekâlet akdinden kaynaklandığına, davalıların her türlü özen gösterme borcu olup en hafif kusurundan bile sorumlu bulunduğuna göre zararın tamamından sorumlu tutulmaları gerekirken maddi zarar hesabında kusur oranına göre, indirim yapılmış olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir’ denmiştir.

 

Mal practice davaları ülkemizde pek bilinmemekle birlikte bu konuda bütün insanlarımızın bilinçlenmesi daha iyi olacaktır.