İnsanın yaratılışındaki hikmeti düşündüğümüzde, acaba şu an o gaye ve hikmete uygun mu yaşıyoruz? “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır…” (Hucurât 49/13). Bu ayet, yaratılışımızın hikmetini net bir şekilde ifade etmektedir.
Önce Hz. Âdem ve Hz. Havva’dan meydana geldik; sonra onlardan türeyerek ırklara ve kabilelere bölündük. Bunun altında yatan hikmet, birbirimizle tanışıp sosyal ilişkiler kurarak birbirimize muhtaç halde yaşamaktır. Ancak bu güzel hasletleri, maalesef daha insanlığın başında Habil ve Kabil örneğinde olduğu gibi, kıskançlıkla kaybettik. Kabil, kardeşi Habil’i kıskanarak öldürdü. İlk günah, kıskançlıkla başladı.
Kıskançlık, bütün kötülük ve fesatlığın kaynağıdır. Kabil’in başlattığı bu olumsuz duygu; nefret, kendini üstün görme, kibir, gurur, kendini beğenmişlik, aşağılama, gıybet ve insanların arkasından iş çevirme gibi kötü davranışların ortaya çıkmasına neden oldu. Bu kötü davranışlar sonucunda insanlar kibir ve gururla Allah’ı unuttu ve zulmetmeye başladı.
Ayette belirtilen “Sizleri farklı boylara, ırklara böldük” ifadesi; tanışmanın birlik ve beraberlik içinde olmasını tavsiye ederken, yaşanılanlar bizlerin maalesef birbirimize üstünlük kurmak için kabilelere ve ırklara ayrıldığımızı gösteriyor. Kıskançlık, kardeşleri bile birbirine düşman eden bir kötülüktür. Kardeşler arasındaki bu düşmanlık, dostları, komşuları ve milletleri nasıl birbirine düşman yapar, sizin yüksek anlayışınıza bırakıyorum.
Kardeşliğimizi bozan bir diğer davranış kibir ve gururdur. “Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin farklı olması, O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunlarda, bilenler için elbette ibretler vardır” (Rûm 30/22). Bu ayet-i kerimede Allah Teâlâ; farklı farklı yaratılışımızda birbirimizi üstün görüp başka milletlere kibir ve gururla bakmanın tam aksine, hepimizin ayrı dillerde milletlerden ve renklerden olmamızdaki hikmetin zenginlik olduğunu ve birlik beraberliğin kaynağı olduğunu bildirmektedir. Kibir ve gurur, insanın manevî güzelliklerini ortadan kaldırır ve onu yalnızca kendini düşünen birine dönüştürür. Nefret, kin ve çekememezlik gibi olumsuz hasletler bu durumun sonucudur. Peygamberimiz (s.a.v.) de, “İnsana günah olarak, Müslüman kardeşini küçük görmesi yeter” (Müslim, Birr, 32) hadisiyle kibir ve gururun günah olduğunu belirtmiştir.
Kardeşliğimizi bozacak bir diğer kötü davranış ise gıybet ve dedikodudur. Kur’an’da bu konuda, “Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin... Biriniz diğerinizi aşağılamasın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın…” (Hucurât 49/11) buyrulmaktadır. Gıybet, toplumu içten içe yiyen bir kurt gibidir ve insanların birbirine karşı kin beslemesine yol açar. “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının, çünkü bazı zanlar günahtır. Gizlilikleri araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Tabii ki bundan tiksindiniz! Allah’a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur” (Hucurât 49/12) ifadesi de, başkalarının arkasından konuşmanın tehlikesini ve ne kadar tiksindirici bir iş olduğunu vurgular.
“Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim, sevilelim;
Dünya kimseye kalmaz.”
Yunus Emre’nin de dediği gibi, kardeşliğimizi bozan bu olumsuz davranışların farkında olmalı ve onlardan uzak durmalıyız…
Cemil PAMUK
Şube Müdürü