Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği İl Koordinasyon Kurulu Kadın Çalışma Grubu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü dolayısıyla önemli bir açıklama yaptı. Dr. Ayşe Aydan Barut, şiddetin çok boyutlu yapısına dikkat çekerek toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının önemine vurgu yaptı.
Kadına yönelik şiddetin yalnızca kadınların değil, tüm toplumun sorumluluğu olduğunu belirten Barut, şiddet, ayrımcılık ve eşitsizliğe karşı verilen mücadelenin her bireyin katılımıyla toplumsal bir hareket olması gerektiğini ifade etti. 25 Kasım'ın, Dominik Cumhuriyeti'nde diktatörlüğe karşı mücadele eden Mirabel Kardeşlerin katledilişinin yıl dönümü olduğu kadar, kadınların şiddet, ayrımcılık ve eşitsizliğe karşı verdikleri mücadelenin sembolü olduğunu söyledi. Kadınların şiddet, ayrımcılık ve eşitsizliğe karşı mücadelesinin yalnızca kadınların değil, tüm toplumun sorumluluğunda olduğunu söyleyen Barut, “25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden Mirabel Kardeşlerin katledilişinin yıl dönümü olduğu kadar, kadınların şiddete, ayrımcılığa ve eşitsizliğe karşı verdikleri mücadelenin de sembolüdür. Ülkemizde kadınlar, bu mücadeleyi yalnızca fiziksel şiddete karşı değil, ekonomik, psikolojik, cinsel şiddet olmak üzere şiddetin tüm boyutlarına karşı sürdürmek zorunda bırakılmaktadır” dedi.
“TOPLUMSAL GÜVENİ ZEDELEMEKTEDİR”
Barut, Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin giderek arttığını belirterek, “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre; İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı 2011 yılında 121 kadın hayattan koparılmış, 2024 yılının ilk 10 ayında ise 343 kadın. Şüpheli ölümler ise bir o kadar can yakıcı ve belirsizliğini hâlâ korumaktadır. Öldürülen kadınlar birer sayıdan ibaret değil, yaşam hakları ellerinden alınmış birer insan ve kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin geldiği noktayı bizlere gösteriyor. Son dönemde sadece kadınlara değil çocuklara yönelik şiddet eylemleri ve cinayetlerin de ürkütücü boyutlara ulaşması toplumu derinden etkileyen bir diğer önemli konu. İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede imzanın çekilmesi, nafaka, soyadı ve 6284 sayılı kanuna yönelik değişiklik talepleri ile yapılan saldırılar, kadınların kazanılmış haklarının ellerinden alınması yönünde büyük bir tehdit iken, cezasızlık politikaları, iyi hal ve haksız tahrik indirimi ile faillerin cesaretlendirilmesi, adaletin yerini bulmaması toplumsal güveni zedelemekte ve şiddeti artırmaktadır” diye konuştu.
“TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ EĞİTİM MÜFREDATINA DAHİL EDİLMELİDİR”
Ekonomik krizin kadınları güvencesiz çalışma koşullarına sürüklediğini ve şiddetten kurtulmalarını zorlaştırdığını belirten Barut, “CEDES Projesi gibi uygulamalarla laik eğitim anlayışından uzaklaşılmakta, pedagojik yeterliliği olmayan kişilerin eğitim sistemine dahil edilmesi, tasarruf tedbirleri gerekçe gösterilerek taşımalı eğitimin kaldırılması, kız çocuklarının eğitime erişimini engellemekte ve onları dezavantajlı bir konuma getirmektedir. Bu durum; kadınları eğitim, çalışma hayatı ve toplumsal yaşamdan uzaklaştırarak ideal eş ve ideal anne olarak sadece aile içinde dört duvar arasında görmek isteyenlerin, kadını erkeğin eşiti olarak kabul etmeyenlerin geliştirdikleri ve uygulamak istedikleri politikalardır. Her tür şiddetin karşısındayız. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa tam anlamıyla uygulanmalı, şiddet faillerine cezasızlık politikalarına son verilmeli, kadın istihdamını artıracak, eşit işe eşit ücret sağlayacak ve kadınların ekonomik bağımsızlığını güçlendirecek politikalar hayata geçirilmelidir. Laik, bilimsel ve eşitlikçi bir eğitim sistemi yeniden inşa edilmeli, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitim müfredatına dahil edilmelidir” ifadelerini kullandı.