Yaşanan acı olayların bireysel ve toplumsal boyutlarını, yeniden yaşanmaması adına neler yapılabileceğini, bu noktada kurumlara ve ailelere düşen görevleri Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Baki Duy’la konuştuk. Geçtiğimiz günlerde üniversite öğrencilerinin bu konuya dair görüşlerini gazetemize taşımıştık. Öğrenciler, sosyoekonomik koşullarının ağırlaştığını, gelecek konusunda umutsuz olduklarını ve bugün yaşadıkları maddi sıkıntıların kendilerini büyük bir karamsarlığa ittiğini belirtmişlerdi.


EKONOMİK DARALMA KAYGIYI ARTIRDI
Gençlerde umutsuzluk düzeyinin birçok nedenden dolayı oldukça yüksek olduğunu belirten Prof. Dr. Duy, “Gençlerin gelecekle ilgili özellikle iş bulabilme, hayatlarını kurabilme konusunda kocaman soru işaretleri var. Her zaman belli düzeyde ‘bir iş bulabilecek miyim’, ‘bulacağım iş beni tatmin edecek mi’ sorusu her zaman vardı belki. Ancak şurası da bir gerçek ki, ülkedeki ekonomik daralma dikkate alındığında, istihdam olanaklarının giderek daralmış olduğunu düşündüğümüzde bu kaygı daha da arttı” dedi. 


İŞSİZLİK VE LİYAKATSIZLIK SORUNU TETİKLİYOR
“İşe girmeyle ilgili mülakat süreçlerinde yaşanan aksaklıklar, bilhassa devlet kademesinde çalışmak isteyen üniversite öğrencilerinin kaygısının biraz daha artmasına vesile oldu” diyen Duy, özellikle devlet güvencesinde çalışmak isteyen orta ve alt gelir düzeyine ait ailelerin çocuklarında iş bulma olanaklarının giderek daralmasının yanı sıra liyakatle ilgili soru işaretlerinin de gençlerin umutsuzluklarını giderek artırdığını söyledi. 


RUH SAĞLIĞI HİZMETLERİ YETERSİZ
Günümüzde bireylerin yalnızca fizik sağlık hizmetleri değil, ruh sağlığı hizmetlerine de erişimin sağlanmasının sosyal devlet olmanın bir gereği olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Duy, “Nitekim Avrupa’daki refah düzeyi yüksek ülkelere baktığımızda sigorta sisteminin bunları kapsadığını görüyoruz. Devletin belli düzeyde destek sağladığını da görüyoruz. Tabii bu biraz da ne kadar refah düzeyinizin yüksek olduğuyla ilişkili. Türkiye’de fizik sağlıkta belli bir yere gelmiştik ama özellikle ruh sağlığı alanında çok ciddi ihtiyaca sahip olduğumuzu söyleyebiliriz. Aile hekimine giderseniz orada doktoru ve hemşireyi görürsünüz ama ruh sağlığı personelini göremezsiniz. Ama ihtiyaç var” ifadelerini kullandı. 


UZMAN SAYILARININ ARTMASI LAZIM
Üniversite öğrencilerinin psikososyal ihtiyaçlarının Sağlık Kültür Dairesi Başkanlığı’na bağlı birimlerde çalışanlar tarafından giderilmeye çalışıldığını ve Anadolu Üniversitesi’nin bu konuda iyi bir noktada olduğunu vurgulayan Duy,  “Özellikle psikolojik desteği düşündüğümüzde üniversitelerin Psikolojik Danışma Merkezleri vardır. Bizim de Anadolu Üniversitemizde çok iyi işleyen, gayet de donanımlı, iyi eğitim almış, müdahale becerileri gelişmiş arkadaşlarımız var. Biraz sayıları azaldı, desteklenmeleri gerekiyor. Tabii ki ne kadar sayıları artarsa o kadar çok kişiye ulaşabilirler. Maalesef 2-3 hafta sonrasında randevu vermek zorunda kalabiliyorlar. PDR merkezleri öğrencilerin ihtiyaç duyduğu psikolojik yardımı sunmaya çalışır. Önceden hastanemiz vardı, hastanemizde psikiyatrımız var. Çok iyi, koordinasyon içinde çalışıyorduk. Ama hastane değişti ve oradaki psikiyatri uzmanı ayrıldı. Umarım en yakın zamanda bir psikiyatri uzmanı gelir. Açıkçası şiddetli depresyon gibi ya da şizoid kişilik bozukluğu yaşayan ve doğrudan farmakolojik tedaviye ihtiyaç duyan bireyler için de bu uzmanların bulunması gerekiyor. Ne kadar çok olursa o kadar iyi ama yetmiyor şu an” şeklinde konuştu.

Türkiye'de Aktif Yanardağ Var Mı? Türkiye'de Aktif Yanardağ Var Mı?


ÖĞRENCİ AZALDI, BAŞVURULAR YÜKSELDİ
Eskişehir Teknik Üniversitesi’nin kurularak Anadolu Üniversitesi’nin ayrılmasıyla öğrenci sayısının azaldığını ancak buna rağmen psikolojik destek almak isteyen öğrenci sayısının arttığını belirten Duy, “Dolayısıyla oranın hem nicelik hem de nitelik olarak daha fazla müdahale edilebilir hale gelmesi gerekiyor. Anadolu Üniversitesi, devlet üniversiteleriyle kıyasladığımızda sahip olduğu Psikolojik Danışma Merkezi’yle hakikaten önde olan üniversitelerden bir tanesi. Ama yeterli değil, bunu da söyleyelim” ifadelerini kullandı. 


AİLELER ÇOCUKLARINI İYİ TANIMALI
Gençlerin yaşadığı duygu durum bozukluklarında ailelere de önemli görevler düştüğünü söyleyen Prof. Dr. Duy, “Anne ve babaların çocuklarını tanıyor olup olmamaları çok önemli. Çocuk, ‘ben zorlanıyorum’ dediğinde gerçekten bunun bir yardım çağrısı olup olmadığını anlayabilmek için çocuğunu iyi tanıman gerekiyor. Çocuğunu iyi tanıman için de onunla vakit geçirmen gerekiyor. Aileler bazen şöyle düşünebiliyor, ‘çocuk mazeret uyduruyor’, ‘illa ki zorlanacak, ‘biraz pişmesi lazım’ gibi yaklaşılabiliyor ama burada çocuğun kişiliğini tanımak çok önemli. Eğer içine kapanık, ilişki kurmakta zorlanan, en ufak bir sorunda annesine babasına dönerek sorunları çözmelerini bekliyorsa bu bireyin baş etmesi gerçekte çok zor olabiliyor” diye belirtti.

BERİVAN HALİS

Editör: Tuğçe Kaş