Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in Meclis’teki tarikat ve cemaatlerle iş birliği söylemlerine tepki yağdı. Gazeteci M. Anıl Aksoy’a konuşan eğitim sendikaları, sivil toplum kuruluşu ve demokratik kitle örgütü temsilcileri, Bakan Tekin’in sözlerinin hem itiraf hem de ihbar niteliğinde olduğunu belirterek, “FETÖ’den boşalan yerlere yeni tarikatların yerleştirilmesinin sonuçları ağır olacak” dedi.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Meclis'teki bütçe görüşmelerinde, Bakanlığın 2 bin 709 protokolünün bulunduğunu ve bunların 10'unun tarikat ve cemaatlerle imzalandığını açıkladı. Bakan Tekin’in “Bunların içinde sizin tarikat-cemaat dediğiniz bizim STK dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Ve ben bu protokollerle bize hizmet eden, destek olanlara da teşekkür ediyorum. Onlarla da protokol yapmaya devam edeceğiz. Çünkü onlar çocukların dağa çıkmasını engelliyor. Onlardan siz bunun için rahatsızsınız... Protokol yaptığımız bu sivil toplum örgütleri sizin çocukları dağa çıkarmanıza engel olduğu için çatlıyorsunuz. Ben o STK'larla protokol imzalamaya devam edeceğim. Çocuklarımın dağa çıkmaması için, sizin insan kaynağınıza insan yetiştirmemek için buradan devam edeceğim” sözlerine Eskişehir’den büyük tepki geldi. Eğitim-Sen, Eğitim-İş, Atatürkçü Düşünce Derneği ve Çağdaş Yaşama Destekleme Derneği (ÇYDD) Şube Başkanları, Bakan’ın Meclis’te yaptığı konuşmanın adeta itiraf niteliğinde olduğunu belirterek Fetullahçı Terör Örgütü’nü (FETÖ) hatırlattı.
LAİKLİK TEMEL KOŞULDUR
Eğitim-Sen Şube Başkanı Sertaç Durdu, okulların uzun süredir belli bir inanç ve mezhebi temsil eden bir zihniyetin kuralları ve uygulamalarıyla karşı karşıya olduğunu belirterek, “Milli Eğitim Bakanlığı bir taraftan ÇEDES projesi ile okullarda ‘manevi danışman’ sıfatıyla imamları görevlendirirken, diğer taraftan dini dernek ve cemaatlerle art arda protokoller imzalamaktadır. Türkiye’de eğitimin dinselleştirilmesi, eğitim sisteminin, önceden belirlenmiş siyasal-ideolojik hedefler doğrultusunda büyük ölçüde dini kural ve referanslara göre düzenlenmesi ve biçimlendirilmesi şeklinde hayata geçmektedir. Toplumda ve okullarda bütün din ve inançtan insanlar, eşit koşullarda yaşamak ve aynı kurallara uymak durumundadır. Laiklik, herhangi bir gruba ya da mezhebe dinsel ayrıcalık ve üstünlük tanımaması, farklı inanç ve dinlerdeki insanlar arasında eşitliğin sağlanmasının temel koşuludur. Bunun gerçekleşmesi için devletin ve Bakanlık başta olmak üzere, tüm devlet kurumlarının farklı din, mezhep ve inançlara eşit mesafede durması ve ayrımcılık yapmaması gerekmektedir. Eğitim sistemi dini kural ve referanslara göre değil, bilimsel gerçeklere ve toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlemelidir. Değişik din, mezhep, inanç ve dünya görüşünden insanların gerçek anlamda ‘eşit yurttaş’ olarak kabul edilebilmesi, devletin bütün inançlara eşit mesafede ve tarafsız olması yönündeki taleplerdeki ısrara, okullarda farklı kimlik, inanç ve dünya görüşleri arasında ayrım yapılmamasına bağlıdır. Devletin, inanç alanına girerek, şu ya da bu biçimde elindeki olanakları kullanıp, devleti belli bir dinin ya da inancın, Türkiye’de olduğu gibi belli bir mezhebin savunucusu ve destekçisi durumuna getirmek yönündeki girişim ve uygulamalara karşı bütün eğitim bileşenlerini birlikte hareket etmeye ve mücadeleye davet ediyoruz” diye konuştu.
TARİKATLARA PEŞKEŞ ÇEKİLİYOR
Eğitim-İş Şube Başkanı Hüseyin Yurtman, eğitim sisteminin tarikatlara yıllardır peşkeş çekildiğini belirterek, “Bakanın Meclis’te yaptığı itiraf niteliğindeki konuşma hem söylediklerimizin doğruluğunu hem de hükumetin eğitimi gericileştirme konusunda aymazlık seviyesini geçtiğini göstermiştir. Bakan Tekin kürsüden yaptığı konuşmada ‘Sizin tarikat cemaat dediklerinize ben STK diyorum bize protokollerle hizmet ediyorlar onlara teşekkür ediyorum. Bunlarla protokol yapmaya devam edeceğiz. Çünkü onlar çocukların dağa çıkmasını engelliyor’ deme gafletinde bulunmuştur. Yani din toplumda bir sömürü ve rant aracı olmasın diye tekke ve zaviyeleri kapatan Cumhuriyet’in kurucu iradesinin var ettiği Meclis çatısı altında Anayasa’ya göre laik eğitim vermesi gereken bir Milli Eğitim Bakanı, laik eğitim ve Cumhuriyet düşmanı yapılarla iş birliği yaptığını ve yapacağını itiraf etmiştir. Ayrıca bakanın sayısı 10 geçmez dediği protokollerin çok daha fazla olduğunu biliyoruz. Çünkü Bakanlık en çok protokolü Diyanet ile yapmakta ve tarikatlar Diyanet aracılığıyla eğitime taşeron yapılmaktadır. Bakana soruyoruz ‘çocukların dağa çıkma’ tehlikesine karşı koskoca bakanlık tarikatlara mı muhtaçtır? Bu ülke FETÖ terör örgütü gibi bir bela yaşamışken onlardan boşalan yere başka cemaatleri yerleştirmek bile bile lades değil midir? Çocuklarımız, öğretmenlerimiz okullarda sizin bu protokolleriniz yüzünden ne idüğü belirsiz insanlarla karşı karşıya kalmak zorunda mıdır? Eğitim-İş olarak altını çiziyoruz Anayasa’ya göre Türkiye Cumhuriyeti’nde ancak laik eğitim verilebilir. Milli Eğitim Bakanı bu açıklamasıyla Anayasa ve Milli Eğitim Temel Kanunu nu çiğnediğini ve çiğnemeye devam edeceğini milyonların önünde ilan etmiştir. Bakan Tekin’in açıklaması hem itiraf hem ihbar niteliğindedir. Bunun peşini asla bırakmayacağız. Bu itiraf niteliğindeki açıklamayı yargıya taşıyacağız. Başöğretmenimizin bize emaneti, ülkemizin geleceği olan öğrencilerimizi kimsenin karanlık düşlerine feda etmeyeceğiz” açıklamasını yaptı.
UTANÇ VERİCİ!
Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Şube Başkanı Cihan Taşar, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in açıklamalarının Bakan sıfatına yakışmadığını ifade ederek, “Milli Eğitim Temel Kanunu laik eğitim savunan, milli eğitimi savunan ilkeleri benimser. Milli Eğitim Bakanı’nın burada sivil toplum kuruluşu olarak nitelendirdiği ve okullara ÇEDES projesiyle dini kisve altında tarikat ve cemaatlerin öğrencilerle karşı karşıya getirilip onlara belirli konularda eğitim vermelerinin doğru olarak adlandırılması, Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanı’na yakışmayan utanç verici bir durum. Tarikatlar ve cemaatler laik eğitimin savunulduğu Milli Eğitim okullarında bu tür çalışmaları yapmaları Milli Eğitim Temel Kanunu’na da karşıdır. Okullarda uzman olan, kendi alanında pedagojik formasyona sahip olan öğretmenler varken dışarıdan imamların getirilmesi veya tarikat ve cemaat mensuplarının getirilmesi doğru bir karar değildir” dedi.
STK DİYE YUTTURULUYOR
Tarikat ve cemaatlerin sivil toplum kuruluşu olarak nitelendirilmesinin de sakıncalı olduğunu vurgulayan Taşar, “Biz Atatürkçü Düşünce Derneği olarak zaten sivil toplum kuruluşu kavramını da benimsemiyoruz. Demokratik kitle örgütüyüz biz. Dolayısıyla demokratik kitle örgütü ile sivil toplum kuruluşu farkını biz yıllarca savunduk. Bunun nedeni de yıllardır tarikatların ve cemaatlerin sivil toplum kuruluşu olarak topluma yutturulmaya çalışılmasıdır. Bu doğru bir olay değildir. Biz dernekler olarak devletten onaylı; programı, tüzüğü olan, bu anlamda da seçimlerle yönetimlerin iş başına geldiği dernekleriz. Tarikat ve cemaatlerde böyle bir şey söz konusu değil. Tamamen biat kültürüne göre, babadan oğula ya da hocadan yetiştirdiği kişiye yönetimi devrettiği sistemdir. Demokratik hiçbir yapısı yoktur. Tarikat ve cemaatlerin bu şekilde nitelendirilmesine karşı çıkıyorum. Milli Eğitim Bakanı’nın da tarikat ve cemaat yapılarını bu şekilde ifade etmesi yanlıştır. Bu demokratik olmayan sistemlerin ÇEDES projesiyle okullara girmesi de yanlıştır. Çünkü bunların ne anlattığını bilmiyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Din Kültürü dersi öğretmenleri de var. Milli Eğitim Bakanı’nın kendi kadrosuna güvenmeyip dışardan gelen bu kadrolara yol açması yanlıştır” ifadelerini kullandı.
İÇ BARIŞA BÜYÜK TEHDİT
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Şube Başkanı Sevgi Akmen, Bakan Tekin’in Meclis’te yaptığı konuşmanın milli eğitimde uzun zamandır devam eden tarikatlaşma ve cemaatleşme tehdit ve tehlikesinin açık bir göstergesi olduğunu vurgulayarak, “Milli Eğitim Bakanı’nın TBMM’de yaptığı tarikatlar ve cemaatler ile iş birliklerinin devam edeceğine yönelik açıklamaları devletin laik ve demokratik niteliğine açıkça aykırıdır ve Anayasa’nın ihlal edildiğinin kabul edilmesidir. Bakanın konuşmasında net bir şekilde ifade edilen tarikat ve cemaatlerle iş birliği yapma kararlılığı; laik ve bilimsel eğitim sistemine karşı bir politikayı ve saldırıyı açıkça ortaya koymaktadır” dedi. 1925 yılındaki Devrim Kanunu ile tekke ve zaviyelerin kapatıldığını hatırlatan Akmen, “Tarikat ve cemaatler asla bir sivil toplum örgütü olmadıkları gibi hukuk ve yasa dışı yapılardır ve ivedilikle kapatılmalıdır zira tarikatların kapatılması bir gecede alınmış bir karar ile çıkarılmış bir kanunun sonucu değil, tarihsel süreçte yaşanmış çokça isyan, ihanet ve acının sonucunda varılmış bir devlet aklının eseridir. Bu akla ve tarihsel gerçeklere saygı duyulmalıdır. Tarikat ve cemaatlerin, hukuken muvazaalı olarak dernek ve vakıf örtüsü altında eğitimdeki etkinlikleri, ideolojik sapmalara yol açarak toplumsal yozlaşmaya neden olmakta ve iç barışımızı tehdit etmektedir. Birkaç yıl önce Bakanın bu tehlikeli konuşmayı yaptığı yüce Meclisimizin de bir tarikat yapılanmasının militanlarınca bombalandığı asla unutulmamalıdır. ÇYDD olarak, Bakan göreve başladığında Genel Merkezimiz tarafından kendisine açık bir mektup yazılarak Derneğimizin eğitim alanındaki çok ciddi deneyimi ve birikimiyle eğitimdeki sorunların çözümü ve eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması için Bakanlık ile iş birliğine hazır olduğumuz belirtilmişti. Bakan bugüne dek mektubumuza yanıt bile vermedi. Bakan, TBMM kürsüsündeki konuşmasına bağlı kalarak gerçek anlamda sivil toplum örgütleri ile Milli Eğitim Bakanlığı adına iş birliği yapmak istiyorsa biz hazırız. Cumhuriyetimizin kuruluş ilkelerinden özellikle laik, bilimsel ve kamusal eğitimden ödün vermeden, yetkilileri bu tehlikeli iş birliğinden vazgeçmeye davet ediyoruz” diye konuştu.