Tek gereken şey o ülkenin eğitim sisteminin bozulmasıdır.
Ülkenin kendi kendisini yok etmesi için, eğitim sisteminin bozulması ve gittikçe daha kötü bir hal alması, gayet yeterlidir.
Esaret altında yaşamak, köleleşmek, özgürlüğümüzü kaybetmek ve sefalet içinde yaşamak istemiyorsak,
Ne ekonomiden, ne siyasetten, ilk önce eğitim sistemimizi iyileştirmekten başlamalıyız yola.
Bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket eğitimsizliktir.
Nasıl ki ülkemizin bir anayasası var ise eğitimimizin de bir anayasası vardır.
Eğitimin anayasası müfredattır.
Öğrendiklerimiz, öğreneceklerimiz müfredatımıza bağlıdır, müfredata bağlı kalınmalıdır.
Ama nasıl?
20 Yılda 17 kere değişen müfredat ne kadar sağlıklı olur?
Çok sık bir şekilde değişen eğitim düzenine nasıl adapte olunur?
Ülkemizde en çok değişen bakan Milli Eğitim Bakanı ise bu sistem nasıl oturtulur?
Eğitimin temeli merkezi olan öğretmenlerimizin, eğitimcilerimizin görüş bildirmediği müfredat tamamlanmış sayılır mı?
Müfredatımızda seyreltilmeye gidilen yerlerde,
Başöğretmenimiz Atatürk’ün, cumhuriyetimizin ilkelerinin seyreltilmesi doğru mudur?
Bir Türk genci laikliği, demokrasiyi, milliyetçiliği, bağımsızlığı, çağdaşlığı anlayamadan, kavrayamadan nasıl büyür?
“En büyük savaş cahilliğe karşı yapılan savaştır.” diyen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün ilkelerinden hiçbir genç kopuk büyümemelidir.
Kurtuluş Savaşı’nın zorlu günlerinde bile milli eğitim sorunlarıyla ilgilenen, Başöğretmenimiz eğitimin önemini yaşamının her yerinde vurguluyor.
Onun ilkelerini, eğitime verdiği değeri anlamak, yolundan gitmek, elbet ki eğitime en büyük katkıyı sağlar.
Eğitim bilimden, laiklikten ve Atatürk’ten uzak olamaz.