Aile; Allah (c.c.)’ın adı ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kavliyle yola çıkılarak kurulan, toplumların ve milletlerin esasını oluşturan temel bir kurumdur. Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın cennetten dünyaya getirdikleri en büyük nimettir. Göz nuru, gönül süruru nesillerin yetiştirildiği huzurlu mekânlardır. Dinî ve millî değerlerin nesilden nesle aktarıldığı yuvalardır. Bizi kötülüklerden koruyacak en muhkem kaledir. Hayatta sahip olabileceğimiz en büyük hazinedir.
Aile, insanlık tarihinin en eski ve köklü kurumu olarak, toplum ve milletler için çok önemli bir role sahip olmuştur. Kur’an-ı Kerim’de yaratılan ilk insanın Hz. Âdem olduğu ve onunla eşinin bir aile olarak yaşadığından bahsedilmesi hasebiyle, insanlığın temelinin aile ile atıldığı söylenebilir (Bakara 2/35; Mâide 5/27; A’râf 7/19).
Temel ilkelerini Kur’an ve sünnetten alan aile yapısının ve aileyi ayakta tutan değerlerin yaşatılması çok önemlidir. Zaman ve mekânlar değişse de aile kurumunun önemi ve aileye duyulan ihtiyaç değişmez. Rabbimiz “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun...” (Tahrîm 66/6) ayetiyle, ailenin korunup gözetilmesini bizlerden istemektedir.
Kur’an’da bazı peygamberlerin aile yaşantılarından örnekler aktarılarak, insanların yolunu aydınlatacak birçok ilke ve prensip anlatılmaktadır. Dinimizde ailenin kurulması, korunması, ayakta tutulması ve devamı da sevgi, saygı, merhamet, sadâkat, güven, adalet, sabır ve yardımlaşma gibi temel değerlerle desteklenmiştir. Bunlara dikkat ettiğimiz ölçüde dünyada cenneti yaşarız. Rasulullah (s.a.v.) “Sizin en hayırlınız ailesine karşı hayırlı olandır” (Tirmizî, Menâkıb, 63) buyurmuştur.
Sevgi ve merhamet ekseninde kurulan aile, emanet ve güvenle daha da sağlam bir yapıya dönüşür. Ailede sevginin oluşması ve gelişmesi, beraberinde saygıyı da getirecektir. Eşlerin karşılıklı saygı ve hürmet ile birbirlerine değer vermeleri, sadâkat ve güven ortamının kendiliğinden oluşmasını sağlayacaktır. Günümüz dünyasında ailelerdeki sıkıntı ve problemlerin temel kaynağı, bu değerlerin yoksunluğu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kur’an’da, aile hayatı karşılıklı anlayış ve olgunluk içerisinde yürütülecek bir müessese olarak kabul edilirken, karşılaşılan her türlü probleme karşı sabır, ahlâkî olgunluk, her zaman adaletli davranmak, tevekkül ve Allah’tan sakınma gibi davranış modelleri de öğütlenmektedir (Nisâ 4/3,19,128; Talâk 65/1).
Kur’an, aile içindeki sevgi ve saygının, insanların kalplerini birleştirip aile ve topluma huzur ve mutluluk vereceğini bildirir: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir...” ( Rûm 30/21).
Aile bağlarının güçlenmesinde eşlerin arasındaki sevgi kadar saygının varlığı da çok önemlidir. Yani güzel geçinme, hep iyi tarafları görme, nazik davranma, affedici olma, karşı tarafın da haklarının olduğunu bilme huzur ve mutluluğa götüren hususlardandır. Bu konuyla ilgili Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “...Eşlerinizle iyi geçinin...” (Nisa 4/19). “...Affedici olmanız takvaya (Allah’a karşı gelmekten sakınmaya) daha uygundur. Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın...” (Bakara 2/237).
Eşler arasındaki güzel geçinme; sevgi, saygı, sadâkat, sabır ve sorumluluk bilinci ile yakından ilgilidir. Sevgi, Allah’ın insanlara verdiği en büyük nimetlerden biridir.
Sevgi ailenin huzur ve saadeti için son derece önemlidir. Eşler arasında ne kadar sevgi ve merhamet, saygı ve sorumluluk bilinci varsa o aile o kadar mutludur, o ailede yetişen çocuklar da o kadar sağlıklı, saygılı, edepli ve terbiyelidir.
Yunus Emre’nin dediği gibi; “Yaratılanı severiz Yaratandan ötürü”. Allah’a ve ahiret gününe inanan bir mümin, erkek olsun kadın olsun eşini Allah için sever. Allah için sevgide, eşler birbirine emanettir. Amaç, dünya ve ahiret mutluluğudur. Allah için birbirini seven eşler bilirler ki, imanla kabre girerlerse cennette ebedî bir şekilde birlikte olacaklar. Bununla ilgili Yüce Allah bir ayet-i kerimede; “Siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluk içinde cennete giriniz” (Zuhruf 43/70) buyurmaktadır.
Aile bireyleri arasındaki bağların en önemlisi sadâkattir. Sadâkat, nikâhla kurulan evlilikte karşılıklı “sağlam söz (sözleşme)’e” (Nisâ 4/21) sadık kalmaktır. Sadâkat, hem ahlakî bir erdem hem de imanî bir tavırdır. Aile bireylerinin birbirinden gizli saklısı olmamalı, güven zedelenmemelidir. Güvenin olmadığı yerde şüphe vardır. Yalan ve şiddet güvenin düşmanlarıdır. Aldatmak ise imtihanı kaybetmektir.
Ailede eşlerden biri ağır sorumluluk üstlenirken, diğeri alabildiğine özgür olamaz. Hadislerde belirtildiği gibi; “Dikkat edin! Sizin hanımlarınız üzerinizde hakkınız olduğu gibi, hanımlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır” (Tirmizî, Radâ, 11); “Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter” (Ebû Dâvûd, Zekât, 45).
Evlilikte zahmet ve sıkıntıyı beraberce göğüslemek, fırsat ve nimeti adil biçimde paylaşmak gerekir. Eşlerin, birbirlerine karşı bağışlayıcı ve sabırlı olması, ufak tefek hatalarda öfkelenmeyip öfkesini kontrol altında tutması, eşine değer verdiğini hissettirmesi aile mutluluğunun temel unsurlarındandır. Esasen hiçbir insan kusursuz ve mükemmel değildir. Dolayısıyla, “Kusursuz dost arayan dostsuz kalır” atasözünü aklımızdan çıkarmayalım. Bizlerin eşlerimiz için bir örtü, onların da bizim için bir örtü olduğunu ve birbirimizi tamamladığımızı unutmayalım (Bakara 2/187).
Aytekin AKÇİN
İl Müftü Yardımcısı