Türk tarihinin en önemli dönüm kavşaklarından biridir 30 ağustos 1922. Başkumandanlık meydan savaşı.
Mustafa Kemal bu muharebeyi kazanmak için uzun bir süreçte hazırlanmıştı. Aslında Kurmay subayların savaşıydı.
Türk kurmay subaylarının birlikte hazırladıkları bir hazırlık ve planlarla işgalcilere karşı verilen top yekûn bir saldırı planıydı.
Parola buydu… Mustafa Kemal Paşa seslendi. “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz ileri”…
Her vatansever Türk’ün bunu iyi öğrenmesi ve idrak etmesi, neden sonuç ilişkileri ile birlikte hafızalarına kazıması lazım. Onu anma yıl dönemlerinde değil her zaman hatırlamalı ve bilmeliyiz. Geçmişteki yaşamı kavramaktır. Onu, hikâye okur gibi okursanız hiçbir anlamı yoktur. Tarih bir milletin var veya yok olmasının nedenlerini sizlere gösterir.
Fotoğrafını çeker. Bir daha böyle hataları yapmayın der. Eğer aklınız varsa, analitik düşünme yeteneğiniz varsa, mesele yok. Beka sorununuz olmaz, emniyettesiniz demektir. Tarihimizi okurken zamanın ruhunu yakalayarak, anlayrak, düşünerek okumamız gerekir.
30 ağustosu iyi anlamak için, Osmanlı tarihini iyi bilmek lazım. Birinci dünya savaşının çıkış nedenlerini iyi görmek lazım. Kimlerle ittifak halindeydik bilmek lazım.
İngilizlerin bizlere attıkları kazık neydi?
Neden ALMANLARLA ittifak yaptık? Osmanlı gerçekten savaşı kaybetti mi, yenildi mi?
Mudanya mütarekesini bilmek lazım. Sevr'i bilmek lazım. Sevr’in altındaki imzaları, mandacıları bilmek lazım. Osmanlının çöküşünün nedenlerin iyi bilmek lazım.
Batı ittifakının Osmanlıyı neden çökertmek istediğini çok iyi anlamak lazım.
19 Mayıs 1919'u, Amasya genelgesini, Erzurum ve Sivas Kongrelerini, BMM' sinin açılmasını, Sakarya ve İnönü muharebelerini iyi anlamak lazım.
NEDEN BAŞKUMANDANLIK MEYDAN SAVAŞI..
30 Ağustos başkumandanlık meydan savaşının ne anlama geldiğini çok iyi bilmek lazım.
Velhasıl tarihimizin bütün detaylarının iyi bilinmesi ve öğretilmesi gerekir. Bunları bilmez isek, bu vatan topraklarının ne anlama geldiğini bilemeyiz.
ELİMİZDE NE VARDI
18659 Türk subayı
399 bin 283 Türkleri
85.350 iki piyade tüfeği
2025 hafif makineli tüfek
839 ağır makineli tüfek
323 top
5282 Kılıç
Varını yoğunu ortaya koyan bir millet ve bu savaşı kazanabilecek bir
Başkomutanı var.
Şanlı Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanan 30 Ağustos 1922…Anadolu toprakları yeniden özgürleştirilmiş. Türkün diriliş tarihini yeniden yazmış.
Yıl 1922.
Batı Anadolu tam 3 yıldır işgal altında.
Uzun yıllardır savaşın acı yüzüyle tanışmış, Anadolu halkı artık iyice yorgun düşmüş, yokluk, açlık, sefaletle boğuşuyor.
Yeni bir savaş için, ne yeterli kaynak ne de yeterli insan var.
Selanik doğumlu bir kahraman, kaybedilen bu inancı geri kazandıracak ve bir ulusun makûs talihini sonsuza dek değiştirecek.
5 gün 5 gece sürecek ve dünya tarihine geçecek bu savaş, muhteşem bir zaferle son bulacak.
Takvimler 14 Ağustos’u gösteriyor.
Afyon’un güneyine uzanan yolda ölüm sessizliği hâkim.
Oysa bu yolda ilerleyen 100 binin üzerinde insan, binlerce at ve hayvanlı araba var.
Zafer, için tek şansının ani bir harekâtla baskın yapmak olduğunu bilen ordu, oldukça temkinli.
Hem piyadelerin hem de erlerin ayakları çaputlarla bağlı.
Düşman tarafından fark edilmek, tüm hazırlıkların boşa gitmesine sebep olabilir.
Fakat savaş tarihinin en etkileyici stratejilerinden birini hazırlayan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları 11 aylık bir hazırlığın ardından her adımı ayrıntılı bir şekilde planlamış.
Düşman ise kendinden emin.
Savaştan birkaç gün önce savunma hatlarını kontrole çıkan İngiliz Komutan, Türkler burayı 6 ayda geçemez diyordu.
Ne kadar büyük bir yanılgının içerisinde olduğunun ise farkında değil.
komutanın 6 ayda geçilemez dediği bölge, birkaç gün sonra tam 15 saatte geçilecek.
Mustafa Kemalpaşa, ordunun tek bir şansının olduğunun farkında.
Son bir gayretle elinde avucunda ne varsa bu savaşa harcayan millet, bir başka savaşı kaldıramaz.
Kimi komutanlar bu savaşın bir intihar olduğu görüşünde.
İstişare toplantıları sırasında, Yakup Şevki Paşa ile Mustafa Kemal arasında geçen diyalog da bunu gözler önüne seriyor.
Toplantı sırasında söz alan Yakup Şevki Paşa, itirazını şu şekilde dile getiriyor: 120.000 insanı cephenin bir ucundan diğer ucuna getireceksiniz ve düşman bunu sezmeyecek.
Buna imkân yok.
Baskın vasfı kaybolduğu zaman da bu planın bir anlamı kalmaz…
Türkiye’nin varı yoğu bundan ibaret; silahı, askeri, topu, tüfeği, cephanesi işte bu kadar. Şimdi siz onu bir noktaya yığarak tehlikeye atıyorsunuz.
Ben buna razı gelemem.
Bu sözlerin ardından düşünceli bir şekilde duran Mustafa Kemal, Yakup Şevki Paşa’ya dönerek,
Milletin bulabileceği, verebileceği bundan mı ibaret? diye soruyor.
Yakup Şevki Paşa ¨Evet, Paşam¨ diye yanıtlıyor.
Masada bulunanlara bakan ve bir süre düşünen paşa ise, O halde kesin sonucu bununla almak zorundayız. diyor.
Yakup Şevki Paşa ise ¨Bu kararı verenler tarihe karşı büyük vebal altında kalırlar." diyerek tepki gösteriyor.
Mustafa Kemal Paşa son sözü kendinden emin bir şekilde söylüyor:
Kimse korkmasın. Tarihe ve millete karşı bütün sorumluluk bana aittir.
Bu kararlılık belki de zaferin meşalesini yakan bir kıvılcım ve bu kıvılcım tüm orduda memleket ve hürriyet aşkını körükleyecek.
Tarih 26 Ağustos.
Tüm hazırlıklar tamam.
Gökyüzünde puslu ve sisli bir hava var. Bu pus ve sis güneşin görülmesini engelliyor.
Topçular görev yerlerinde mevzilenmiş zafer duaları ediliyor.
300 yıldır savunmada kalan Türk milleti, artık taarruza geçmeye hazır.
Ve bu taarruz adı gibi ¨Büyük Taarruz¨ olacak.
Başkomutan Mustafa Kemal ve kahraman Türk ordusunun durmaya niyeti yok.
Yurt düşmanlardan tamamen temizlenmeli.
Bu amaçla Türk ordusunun İzmir yürüyüşünü başlatacak o sihirli sözler ise 30 Ağustos günü Mustafa Kemal’in dudakları arasından dökülüyor:
¨Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!¨
Uşak halkı 1 Eylül sabahı yepyeni bir güne uyanıyor. Bu sabah son yıllarda yaşanan sabahlardan farklı.
Bu sabah hürriyet kokuyor. Yunan ordusu dağıtılmış, Yunan komutan Trikopis esir alınmış, Uşak şehri Yunan işgalinden kurtulmuş.
Şimdi Mustafa Kemal’in söylediği gibi Akdeniz’e yürüme vakti.
Yunan ordusunun İzmir’e doğru çekilişi hızla sürüyor.
Türk ordusu ise amansız bir kovalamaca gerçekleştiriyor.
Türk birlikleri sırasıyla Eskişehir, Balıkesir, Bilecik, Aydın ve Manisa şehirlerini Yunan işgalinden kurtarıyor.
Yöre halkı sokaklarda.
Türk ordusu her gittiği yerde sevinç gösterileriyle karşılanıyor.
Halk prangalardan kurtulmuş olmanın mutluluğunu yaşıyor.
Yunanlılar için son durak ise İzmir olacak.
Yunan ordusuna son darbe 9 Eylül 1922’de vuruluyor.
Mustafa Kemal’in İzmir’e ulaştığı 10 Eylül günü ise şehirde bir bayram havası var.
Özgürlüğe susamış Türk halkı Başkomutan Mustafa Kemal’i bağrına basıyor.
19 Mayıs 1919'da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a ayak basmasıyla başlayan zorlu istiklal mücadelesi, 26 Ağustos 1922 sabahı başlayan Büyük Taarruz ve 30 Ağustos'ta kazanılan Başkomutan Muharebesi ile nihai zaferle taçlandı.
30 Ağustos 1922'de Atatürk'ün 'Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!' demesiyle başlayacak zafer rotası, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanı ve 'TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE' amacının gerçekleşmesiyle son buldu.
İşte bu yüzden 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın coşkusu hiç eksik olmaz.
Biri sana ZAFER nedir diye sorduğunda, ona de ki: Zafer, gök gibi gürleyen toplara, yağmur gibi yağan mermilere koşan evlattır. O evladı ölmeye yollayan, yavrusunu kundakta bırakıp cepheye koşan anadır. Anasının cennet kokan ellerini öpüp, cepheye giden çocuktur. O çocuğa en karanlıkta bile umut olan ay yıldızdır. Ay yıldızı görmek için semada, güneşi batıran Mehmet’tir. Mehmet olup da ölen ama esaret nedir bilmeyen bir millettir. Bir milleti zincir gibi kenetleyip, ayağa kaldıran liderdir. Sarmışken yurdun dört bir yanını düşman “Ya istiklaldir ya ölümdür!” ZAFER.
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı, Düşün altında binlerce kefensiz yatanı,
Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı!!
RUH dediğimiz budur işte..
30 Ağustos Zafer Bayramımızın 103. yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm kahramanlarımızı saygı ve minnetle anıyoruz.