Olduydu olmadıydı, bittiydi bitmediydi, geldiydi gelmediydi; olacaktı olmalıydı, bitecekti bitmeliydi; gelecekti gelmeliydi ... diye diye gelip geçiyor ömrümüz işte.
Olanı da hoş, olmayanı da hoş bazen... Biteni de güzel, bitmeyeni de güzel çoğu kere. Geleni de kabulümüz gelmeyeni de bazen.
Nasıl olsa oluyor; olduğuna da eyvallah olacağına da…
Nimete şükür, sıkıntıya sabır…
Başarı da mutluluk da olduğu gibi kabul... Keder de meşakkat de bizim için nasılsa.
Hepsine birden eyvallah…
Eyvallah da fani dünyada kasıtlı kasıtsız terk ettiklerimiz var. Farkına varmadıklarımız, varamadıklarımız var. Kayıtsız kaldığımız, ihmal ettiğimiz, boş bulunduğumuz, aldandığımız, araştırıp soruşturmadıklarımız var. Var da var işte.
İşin aslı, aklımızın ölçeği ile iyice ölçüp tarttıktan sonra karar verme gücü, yani irade… İrade bir ruh gücü, bir manevi enerji… Yapılması mümkün olanlardan birini beğenip tercih etme gücü irade…
Esas olan iyilik ve başarı yolunda aklımızı ve irademizi kullanmak…
İradeli olmak demek, iyiyi seçip gerçekleştirme gücüne sahip olmak demek… İradeli olmak demek; kötü örneklerin, telkin ve alışkanlıkların esiri olmadan davranmak demek…
İradeli olmak; bütün hata ve başarısızlıklara dur diyebilmek.
Üşenmek, ertelemek, vaz geçmek de iradesizliğin bir başka söylenişi…
Evet; iradeli olmak, zor hem de pek zor. Zor ama asla imkansız değil.
İrade ile ilgili olarak okuduğum, bildiğim, duyduğum, dinlediğim kıssaların bence en güzeli şöyle:
'Yaşlı Kızılderili reisi, kulübesinin önünde torunuyla oturmuş az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyordu.
Köpeklerden biri beyaz, diğeri siyahtı. On iki yaşındaki çocuk, kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup dururlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar.
Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık.
O merakla bir gün sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı. 'Onlar' dedi. 'Benim için iki simgedir evlat'.
'Neyin simgesi?'
'İyilik ile kötülüğün simgesi.
'Aynen şu gördüğün köpekler gibi iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda ve gözümün önünde tutarım onları.'
Çocuk, sözün burasında 'Mücadele varsa kazananı da olmalı.' diye düşündü. 'Peki' dedi. 'Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?'
Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.
'Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem...''

Evet; biz hangisini besliyoruz düşündük mü hiç?
İrademiz, hangisinde daha güçlü oluyor hesap etik mi hiç?
İrademize sahip oldukça kötülüklerden, kötüden uzak kaldığımızı çevremize anlattık mı hiç; ne dersiniz?
Sahi siz ne dersiniz?