İnsanoğlu, hayatı olduğu gibi kabul etmesi gerekmektedir.
Hayatın zıtlıkları var olduğu bir denge seviyesidir.
Siyah olmadan beyazın olmayacağını algılamak, diken olmadan gülün olmayacağını bilmek.
İnsanın bunu algılısı denge hayatının olduğunu bizlere anlatır. Bu bir tevekkül seviyesidir. Bunu bizlere çok iyi anlatacak bir hikaye vardır. Sizlerle paylaşayım.
Bir zamanlar bir köyde büyük bir ağaç varmış. Bu ağacın gövdesinden iki büyük dal çıkarmış. Bir dalında sadece hayat ve sağlık veren meyveler yetişirmiş. Diğer dalındaysa zehirli ve ölümcül meyveler gel zaman git zaman hangi dalında hangi meyve yetiştiğini unutmuş insanlar. Günün birinde yaşlı bir adam, yana yakıla gelmiş ağacın yanına. Hastalıktan ölmek üzere olan torununu kurtarabilmek için ağacın hayat veren meyvelerine ihtiyacı varmış ama hangi dalda hangisi yetişiyor bilmiyormuş.
Bunun üzerine gidip köylüleri çağırmış yanına 'Ben ağacın bir meyvesini alıp yiyeceğim. Şayet ola ki ölürsem, anlayın ki diğer daldaki meyveler hayat veren meyvelerdir. Bir tanesini alıp gidip, ne olur torunuma yedirin, onu iyileştirin' demiş.
Köylüler teklifi kabul etmiş. Herkes beklemeye başlamış. İhtiyar bir meyveyi alıp yemiş. Sonra ne görsünler? İhtiyarın ak saçları simsiyah olmuş. Bükülen beli dikleşmiş, yüzünün yaşlılık çizgileri bir bir silinmiş. Gencecik yakışıklı bir adam olmuş. Hayat veren meyveleri bulmuşlar böylece. Bir tane de torununa alıp götürmüş. Torunu da hemen iyileşmiş.
Köylüler hemen hayat veren meyvelerden toplamaya başlamışlar. Gel zaman git zaman akıllarına bir mevzu takılmış. 'Bizim çocuklar yanlışlıkla kötü meyvelerden yerlerse ölürler. En iyisi bizde kötü dalı keselim. Sadece hayat veren meyvelerin yetiştiği dal kalsın' demişler. Herkes bu konu da hemfikirmiş. Ağacın kötü meyve veren dalı o gün kesilmiş. Fakat ertesi gün hiç beklemedikleri bir manzarayla karşılaşmışlar. Karşılaştıkları manzara onları şoke etmiş. Ağacın zehirli meyve veren dalları kesilince, hayat veren meyvelerin şifa dalları da kurumuş. Bun üzerine anlamışlar ki, hayatta her şey zıddıyla var. Zıtlıkları reddetmek, hayatın dengesini de reddetmektir. Hakikati kabul etmemektir. Kainatın düzenine direnmektir. Direnç, kırıcı ve yıkıcıdır. Esneklik ve kabuldür hayatı kucaklamaya yeten meziyet o yüzden hayatın iyisiyle kötüsüyle bir dengede olduğunu kabul ederek hayatı yaşamaktır.
Kötüyü reddedemezsin ama iyiliği pekala seçebilirsiniz. Hayatın zıtlıklarını kabul et ve yaşadığın her şey için şükret. İstediğin gerçekleştiğinde şükretmek kolaydır, önemli olan dileğin gerçekleşmediğinde de bile, şükredebilme büyüklüğüdür denge hayatı. Şükür öyle bir enerjidir ki, sana hep daha fazlasını sunar. Şükür ettikçe şükredeceğin her şeyler çoğalır yüzden şükrü hayatının bir parçası haline getir.
Güne gözlerimizi açtığımızda yaşadığımız için şükredelim. Sabah güneşi gördüğümüz için, sevgi dolu bir kalbimiz olduğu için, sevdiklerimiz yanımızda diye, çözümcü anlayışlarımız var olduğu için bile hep şükür edelim. Hayatı iyilikleri ve zorlukları ile kucaklayalım. Çünkü yaşam bir denge sanatıdır.
Doğrudan yana ve adaletli olduğumuz için ve vicdanımız her daim kalbimizde yer aldığı var olduğu için, Rabbimize hep şükür edelim. Asıl dalı kesenler düşünsün, Hep bana Rabbena diyenler, Kul hakkı yiyenler düşünsün. Açın halini görmeyip zorda olanı ezenler düşünsün. En önemlisi yaşamın bitişi ile ahi ret hayatında ne yapacaklarını düşünsünler. Dengeyi bozanlar, Başkalarının sırtına basıp kendine mal, mülk toplayanların düşünmesi gereken bir dünyada, adaleti kaybedenler düşünsün. Bizler meyve veren dalı kesmeyenlerden olalım.
Sevgiyle, sağlıkla adalet ile yaşayalım. Bu dünyanın geçici olduğunu asla unutmayalım.