Başarılı olmak, hepimizin ortak arzusu… Başarısızlığa tahammül edemiyoruz. Tahammül edemiyoruz ama başarısızlıklarımızı tespit edip sebeplerini de pek araştırmıyoruz.
Başarısızlıklarımızın sebepleri, elbette, kendimize göre çok çok farklı. Ama hepimizde ortak bir yön var: Başarısızlıklarımızın çoğunda başarıya ne kadar yakın olduğumuzun farkında olmadan o şeyden vazgeçmek… Vazgeçmek ve vazgeçişle beraber bir sürü imkan ve fırsatı da kaçırmış olmak…
Hayatın her anı, yeni bir başarı için bizi bekliyor. Bir başarısızlıkla kendi içimize kapanmamak, bilakis, yeni yeni başarılara ulaşmak durumundayız hepimiz.
Kendimizi kollamak, yükselmek, daha birikimli ve etkili olmak hepimizin vazgeçilmezi... Bu uğurda verdiğimiz sözler, bizi bağlıyor. Bu yolda kesin kararlı olmak, yılmamak, zorluklara göğüs gerebilmek, amaçlarımızdan sapmamak gerekiyor.
Vazgeçmemek için de inanmak lazım… İnanmak ve kendimize her zamankinden daha çok güvenmek şart elbette...
Yeri ve zamanı geldiğinde, şartlar oluştuğunda vazgeçebileceklerimizi ayrı bir yazı konusu yapmak üzere çoğu kere gözden kaçırdığımız vazgeçmeyeceklerimizden aklıma hemen gelenleri sıralayıvereyim şöyle bir. İnanıyorum ki aşağıdakilere sizlerin ekleyeceği daha çok husus var. Şöyleki:
İstediklerimize ulaşacağımız andaki vazgeçişlerimize özellikle dikkat edeceğiz.İnanmışsak, gözümüze kestirmişsek; kararlılığımızı belli etmişsek sonuna kadar devam edeceğiz.
Yakınlarımızla ilgilenmekten vazgeçmeyeceğiz.
Anlamadıklarımızı öğrenme çabasından; öğrendiklerimizi uygulamaktan, denemekten katiyen vazgeçmeyeceğiz.
Hak bildiğimiz yoldan, inandığımız davadan, hangi şartlarda olursa olsun ve ne olursa olsun vazgeçmeyeceğiz.
Hayallerimizden kesinlikle vazgeçmeyeceğiz.
Her şeyden vazgeçmeyi düşünebilsek bile umudumuzdan hiç vazgeçmeyeceğiz.
Mutluluğu aranmaktan elbette vazgeçmeyeceğiz.
Problem çözmekten şüphesiz vazgeçmeyeceğiz.
Sevgiden vazgeçmemiz mümkün değil zaten.
Evet, başarısızlıklardan yılmayacağız ve asla vazgeçmeyeceğiz. Unutmayacağız; 'Taşı delen suyun gücü değil, damlalarının sürekliliğidir.'
Evet, doğru bildiğimiz yolda, hak bellediğimiz yolda yalnız kalsak da devam…Doğrudan, doğruluktanayılmayacağız; ölmek var dönmek yok,.
Gereksiz vazgeçmenin en büyük hatalarımız arasında olduğunu unutmayacağız. Vazgeçmeyeceğiz evet.
Aklımızı gönlümüzden, gönlümüzü de aklımızdan ayrı tutmayacağız. Asla vazgeçmeyeceğiz; kaybedenlerin yalnızca vazgeçenler olduğunu bileceğiz.
Aşağıdaki kıssadaki gibi vesselam:
'Kurbağalar diyarında her sene bahar aylarında bir festival yapılır ve bu festivalde birçok faaliyet düzenlenirmiş. Bunlardan biri de bütün kurbağaların katılımına açık ve hepsinin eşit şartlara sahip olduğu 'duvara tırmanma' yarışıymış. Her yıl düzenlenen bu yarışmayı o güne kadar kazanan olmamış. Çünkü yarışmanın yapıldığı duvar; son derece yüksek ve oldukça da düz bir duvarmış. O gün de her yıl olduğu gibi yüzlerce kurbağa yarışmaya katılırken binlercesi de yarışmayı izlemekte ve yarışmacılara tezahüratlarda bulunmaktaymış. Seyirciler büyük bir heyecan içinde bağırıp çağırıyorlarmış. Bazıları 'Başaramayacaksınız geri dönün.' diye bağırırken bazıları 'Şöyle yap, böyle yapma, oraya dikkat, şuraya dikkat…' diye tavsiyelerini yarışmacılara yüksek sesle duyurmaya çalışıyorlarmış. Zaman geçtikçe yarışmacılar yorulmaya ve seyircilerin de etkisiyle tek tek düşmeye, vazgeçmeye veya geri dönmeye başlamış. Sonunda biri hariç kurbağalar ya düşmüş ya da başaramayacağına inanıp geri dönmüş.
Zirveye tırmanabilip yarışmayı kazanan kurbağa ise tırmandığı zirveden aşağı indiğinde kalabalık büyük bir şaşkınlık ve hayranlık içerisinde onu alkışlamaya ve omuzlara almaya başlamış. Sıra ödül dağıtmaya geldiğinde ise kurbağaya başarısını neye borçlu olduğunu, bugüne kadar kimsenin başaramadığını nasıl başardığını ve onca düşen kurbağanın bağırtısı ve iniltisine rağmen nasıl olup da korkmadığını sormuşlar. Kurbağa, 'Ben sağırım ve söylediklerinizin hiçbirini anlamıyorum. Lütfen sorularınızı işaretlerle sorar mısınız; böylece size daha rahat cevap verebileceğim' demiş.'