Sosyal hayatta çare arayarak, bahanelere sığınarak, vaatlerle avunup vaatlerle avutarak yaşayıp gidiyoruz işte.
Vaatlerimizi takip edenler var, Vaatlerini takip ettiklerimiz var.
Evet, vaatlerin sihrine kapılıp gidiyoruz işte.
Vadetmek; 'Bir işi yapacağına söz vermek.', 'Davranışıyla, tutumuyla ya da niteliğiyle bir işi gerçekleştireceği duygusunu uyandırmak, umut vermek.' anlamlarıyla dilimizde kullanılıyor.
Herhangi bir zaman, herhangi bir şekilde, herhangi bir ortamda, herhangi birinden 'evet, peki, kabul' biçimindeki vaadi almakla geçiyor günlerimiz.
Günlerimiz herhangi bir zaman, herhangi bir şekilde, herhangi bir ortamda, herhangi birinden 'evet, peki, kabul' vaatlerini beklemekle geçiyor.
Bol keseden vaatlerle sıkıldığımız, bunaldığımız; bunlardan usandığımız anlarla geçinip gidiyoruz bu dünyada işte.
Kendimiz rahatsız olsak da yerine getirilmesi kolay olmayan vaatlerde bulunup 'Bol keseden atıyoruz.' çoğu zaman.
Aslında kendimize ait olmayan bir şeyi başkasına vermeyi vadederek; bir şeyi olduğundan değerli göstererek; birisine çıkar sağlama sözü verip 'Ark altından tarla bağışlıyoruz.'
Evet, evet; yıllardan beri boş vaat ve boş sözlerle bizleri kandıranlar var. İçi boş vaatlerden başka hiç bir somut adımın atılmadığını gördüğümüz durumlar var.
Sözünüzde durmayan, vaatlerini yerine getirmeyen; yerine getirilemeyecek vaatlerde bulunanlar var.
İşte tam da bu hallerimizi; verilen vaatlerin asla yerine getirilmeyeceğini, söz konusu işin olmayacağını anlatmak için kullanılan 'Balık kavağa çıkınca' deyiminin hikayesine bir kulak verelim hele: 'İstanbul Boğazı'nın Karadeniz'e açılan noktasındaki Rumeli Kavağı ile Anadolu Kavağı'nda, çok rüzgarlı ve akıntı kuvvetli olduğu için balık tutmak zordur. Bu yüzden balığın bol bulunduğu ve fiyatının düştüğü zamanlarda şehirde tutulan balıkların, Kavaklar'a kadar götürülüp satıldığı görülür. Sair zamanlarda düşük ücretle balık almak isteyen müşterilere, balıkçılar tarafından verilen cevap ise 'O sizin dediğiniz fiyat, balık kavağa çıkınca olur' şeklindedir. (Zaman içinde deyimde geçen 'kavak' kelimesi semt anlamını yitirerek, kavak ağacı zannedilir olmuştur.)
Birine, birilerini durmadan bir şey(ler) vadederiz. Vadettiklerimizin önem ve değeri kişiye göre değişir. Vadettiğimiz hemen her şeyi yerine getirsek de kimseyi tatmin edemeyeceğimiz unutmayalım.
İnsanın söyleyeceği bittiği zaman sıra, vaatlere geldiğini unutmayalım.
Vaatlerimize, özellikle çok neşeli anımızdaki vaatlerimize çok dikkat edelim.
Edebildiğimiz kadar samimi olmayı vadedelim.
Her şeyi vadedelim ama boş yere umut vadetmeyelim yeter. Umut tacirliği yapmayalım yeter.
Siyasette yalanın adının 'vaat' olduğu aklımızın bir köşesinde dursun yeter.
Danimarka atasözü 'Vaatler memleketinde insan, açlıktan ölür.' ile Alman atasözü, 'Vaazı tilki veriyorsa kümese göz kulak ol.' kulağımıza küpe olsun yeter.
Hakk'ın bize vadettiği o güzel günlerin doğacağına dair inancımız kaybetmeyelim yeter.
Bize mümkün olduğunca az vaatte bulunanlara daha çok güvenelim yeter.
Vaatlerimiz aşağıdaki kıssadaki gibi olmasın aman:
'Kral, dondurucu bir kış gecesinin soğuğunda nöbet tutan bir muhafıza 'Üşümüyor musun?' diye sordu. Muhafız, 'Ben alışkınım kralım' dedi.
Kral, 'Olsun, sana sıcak tutacak elbise getirmelerini emredeceğim' dedi ve gitti.
Ancak bu emri vermeyi unuttu. Ertesi gün duvarın yanında muhafızın soğuktan donmuş cesedini gördüler. Muhafız, duvara bir not bırakmıştı: 'Kralım soğuğa alışkındım fakat senin sıcak elbise vaadin beni öldürdü.'
Aman ha aman…
Afrikalı yerlinin 'Ey beyaz adam, bize ışığı vaat ettin ama kendi karanlığını getirdin.' dediği gibi olmasın işimiz aman ha.
Aman ha… Aman ha…