Birini bir bütün olarak unutamazmışsın… Önce 'Un ufak etmek' gerekiyormuş… Öyle pat diye unutulmuyormuş...
Kaşını, saçını, kirpiklerini, burnunu, kulağını yavaş yavaş silmek gerekiyormuş ki unutasın... (Elleri, parmakları, sesi, nefesi, sarılması, bakışı, hele ki gözleri dahil mi bu teze bilmem…)
Öyle yavaş yavaş gidermiş, yavaş yavaş unuturmuşsun... Unuttuğun zaman da o kişi olmazmış /zaten… Hatırlamazmışsın… Sonra unuttuğunu unuturmuş…
NE GARİP DEĞİL Mİ?
Unutmanın yollarını tarif etmeye /bulmaya çalışıyor insanlık!
Unutmak istediği kötü bir an /anı ise eyvallah…
Aksi halde niye unutsun ki insan sevdiğini?
O kadar güzel hatıraları neden unutsun ki!
Neden un ufak etsin ki geçmişini?
Neden ayırsın ki seven/sevilen canını bedenden!
Kim unutmak için sever ki sevdiğini?
Neden ölsün ki yavaş yavaş…
UNUTMAK, AYRILMAK, ÖZLEMEK B/AŞKA B/AŞKA…
'…Çünkü ayrılık da sevdaya dahil, çünkü ayrılanlar hala sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar' der Attila İlhan 'Ayrılık Sevdaya Dahil' şiirinde…
Belki de 'ayrılık' da 'sevda'nın içinde… Ve belki de Attila İlhan haklı! Ayrılığa özlem duyuyor sevda…
ÖZLEMEK NEDİR PEKİ?
Özlem, ebediyete göçen sevdiklerimizi yanımızda görmek istemek midir?
Yoksa çok sevdiğini yanında görmeyi tahayyül etmesi mi?
Ana, baba, yar, yarandan uzak kalmak mıdır özlemek!
İnsan, dizinin dibinde ki sevdiğine özlem çekemez mi?
Demini almış, bardağa dalmış çay misali,
Özlem tüt(e)mez mi buram buram!
ÖZLEMEK GÜZELDİR DERLER!
O halde söyle Güvence;
'Özlem' güzel olduğu için mi özler İnsan?
İnsan sevdiğinin yolunu özlediği için mi g/özler!
Yoksa özlenen güzel olduğu için mi?
Ya özlemeyi daha çok severse özleyen!
***
Ah o gözler!
Hani diyor ya Atsız Ata 'Geri Gelen Mektup'ta…
'Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın'
SORSAN AHALİYE SEVDAYI…
Her biri başka kelam eyler…
Diyar diyar dolaşan Aslı'sını arayan Kerem'den dem vurur /yanar kül olur…
Şirin için dağları deldi Ferhat der.
Sahra çöllerinde susuz Leyl'ini arayan Kays'ı düşürmez dilinden…
'Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez' der Neş'et baba…
Üstad Abdürrahim Karakoç ise 'Lambada titreyen alev üşüyor' diyerek tarif etmeye çalışır…
Anlaşılan o ki! Ha diken, ha kurşun misali batar sol yanına hepsinin…
Bazen sevda, bazen özlem, bazen ayrılık…
Nasıl başlamıştık!
Önce 'Un ufak etmek' gerekiyormuş… Öyle pat diye unutulmuyormuş...
Ves'selam…
//////////////////////////////////////////////////////////////
'FEDA' 'KAR'
Fedakarım demez insan… Demesi yakışmaz zaten…
Fedakarlık yapılır ve unutulur...
Gerçek fedakarlık budur...
#Güvence

'Feda' Arapça, 'Kar' ise Farsça… 'Fedakar' ise Türkçe 'Özveri' desek hiçte yanlış olmaz 
Fedakarlık öyle her kaba sığmaz… Yapan unutur, yapılan unutmaz…
HER CANLI FEDAKÂRDIR BEĞİM;
Düşün hele…
Koyun, keçi, inek vs. Etinden, sütünden, yününden yemez, içmez, giymez lakin yedirir, içirir, giydirir /öyle değil mi?
Fedakarlık budur…
Koyun, keçi vb. hayvanlar kadarda mı olmasın İnsan!
Hedefi uğruna, davası uğruna hele ki sevdası uğruna fedakar olmasın mı İnsan!
Zorluklara, imkansızlıklara göğüs germesin mi?
Âlim Abdülaziz Bekkine (ks) 'Dünyada her şeyin bir tartısı vardır… Sevginin tartışıda fedakarlıktır… Fedakarlık yapmayanın sevgisine inanılmaz' der…
Ezcümle; Fedakarım demez insan… Demesi de yakışmaz…
Fedakarsanız zaten duyarsınız /söyler canınız… Hisseder çünkü… Değilseniz kör-sağır olur diller /gönüller… Fedakarlık, sevginin en hassas ölçüsü, şaşmaz kantarıdır…
Fedakarlığı yapın ve unutun…
Muhatabınız, minnetle anacak son nefese kadar unutmayacaktır inanın… Samimiyetle tabi… Fedakarlığın t/adı samimiyette gizlidir…
Ves'selam…
////////////////////////////////////////////////////////////////////
Bir insan susuyorsa 'oruçludur' azizim,
Bırak tutsun /etme…
#Güvence
Elazığ Vişne Mermerini kuşbaşı et olarak görüyorsanız, açlık başınıza vurmuş demektir…