Her işimiz acele, her işimiz acele…
Acele olmasa biz olmayacağız sanki.
Hemen her şeyde çabuk davranmak, işimize geliyor niyeyse.
Aceleyle, özenmeden iş yapıyoruz ve bundan da olumlu sonuç alamıyoruz tabi.
Zaman yetersizliği var gibi işe gereken önemi, bir türlü veremiyoruz hiç.
Ortalığı telaşa vermede, telaşe memurluğu yapmada, işe değil işin telaşına dalmada üstümüze yok sanki.
O kadar bol zamandan bir türlü bir işe vakit bulamıyoruz sanki.
Telaşlanıyor, telaşa kapılıyor, heyecanlanıyor; ortalığı ayağa kaldırıveriyoruz niyeyse.
Aceleci sineğin süte düştüğü gibi oluveriyoruz işte.
Yel yeperek yelken kürek ortalıkta kalıveriyoruz sonra da.Apar topar, baş açık yalın ayak dolaşıp duruyoruz ortalık yerde.
İşi biraz ağırdan alsak, biraz acele işin tembel işçisi olsak, biz de dara gelmesek dara da getirmesek kimseyi.
Bir işteki başarımızı, o işi yaparken geçen süreden çok işin sonunda erişilen şeyle ölçmeyi bir beceriversek çok iş çözülecek o zaman.
Çok becerikli olduğumuzun göstergesi olsun diye kısa bir süre içinde iş bitirmeye çalışmayı, bitirmediğimiz işi bitmiş gibi göstermeyi bir bırakıversek çözüm yollarına daha çabuk ulaşacağız.
İşlere yoğunlaşmanın başka bir şey, işleri boyacı küpüne batırıp çıkarmanın başka bir şey olduğunu bir kavrayabilsek sonuca daha çabuk ulaşacağız.
Kılı kırk yarmaya da yeltenmeden hazırlık ve incelemeleri yapıp sonuçlandırma gayretinde oluversek işleri yoluna koyacağız.
Telaşla, sabırsızca ve aceleyle yapılan işin genellikle kötü sonuç doğurduğunu, kişiyi pişman ettiğini aklımızdan çıkarmasak sıkıntılar hallolacak.
Bir işin olumlu olmasının o işin zamanının gelmesine, işin olgunlaşmasına bağlı olduğunu unutmasak çok şey aydınlığa çıkacak.
Acele ile yapılan işin devamında yapılacak işi de pis ettiğini kavrayabilsek o kadar şey bilinmezlikten kurtulacak ki.
Aceleyle amaca ulaşmak isteyenin istediğini elde etse de yorgunluğunun çok olacağını bilebilsek açıklığa kavuşturamayacağımız şey yok gibi sanki.
'Geç olsun da güç olmasın.' deyiversekişler yoluna daha çabuk girecek sanki.
Aşırı tezcanlılığın iş görmede en tehlikeli şeylerden biri olduğunu bilebilsek halledemeyeceklerimiz, o kadar azalacak ki.
Acele edersek, tez canlılığımızı bırakamazsak sıkıntı, ıstırap ve huzursuzluk veren bir durumlardan kurtulup rahata kavuşamayacağız sanki.
Evet; evet. Aşağıdaki 'Yanlış Telgraf' kıssasındaki gibi başımıza olmadık işler de açılabileceğini bir bilebilsek bir bilebilsek…
'Süleyman Nazif, Bağdat Valisiyken ordu kumandanlığından şöyle bir telgraf alır:
Yüzbin okka şeker, beşyüzbin okka un ve onbin okka çay temin edip acele kumandanlığımıza gönderiniz.
Süleyman Nazif, cevap olarak şu telgrafı çeker:
Çin İmparatorluğuna çekmeniz lazım gelen bir telgraf, yanlışlıkla vilayetimize gelmiştir. Telgrafınız okunmuş ve mesuliyetimiz mahşere kalmıştır.
Bilgilerinize.'