Herkes sadece bir günlüğüne kendi olabilse; dünya nasıl bir yer olurdu acaba! İlk başlarda herşey karışırdı birbirine, bir düzensizlik olurdu haliyle, bir karmaşa...
Ya sonra; dengesini bulurdu her birşey ve eminim daha güzel bir yer olurdu dünya.

Bir yerde okumuştum. Birçoğunuzda görmüştür muhtemelen.
Şöyle diyordu Aldous Huxley; ''Belki de dünya başka bir gezegenin cehennemidir...''
Masum bir dünyada yaşadığımızı kim iddia edebilir ki!

Şu an bu yazıyı okuyan her birinize tek tek sorsam. Örneğin ilk senden başlasam'sen sıradan bir insan mısın?' diye sorsam sana.Söylesene; ne derdin bana! Sıradan insan denince o muktedir algın zihninde neleri resmetti sana, gerçekten merak ediyorum. Zihnini okuyamam evet! Ama seni tanıyorum. Bir yerde karşılaştık seninle.Caddede, sokakta, markette,yanımda, yamacımda, işte, aşta denk geldik birbirimize. Tanıyoruz birbirimizi...

Son zamanların popüler tabiriyle bir sosyal deney yapsak; alsak kameramızı, mikrofonumuzu çıksak şöyle sokaklara, sorsak kadınına, erkeğine,yaşlısına, gencine. 'Siz sıradan bir insan mısınız?' diye. Çok muhtemel ki bırakın sorumuza cevap alabilmeyi 'o da ne demek! nediyorsun sen, saygısızlık yapma arkadaşım.' vb. daha pek çok tepki verilen beyandacümle olur düşerdi günün özetine. Belki de daha önce duymadığımızçok özelsinkaflıkelimeler de belleğimize bulaşırdı bu vesileyle.
Peki, nedir bu tepkinin nedeni? Hepimiz çok mu sıra dışıyız da bir benim mi haberim yok!
Sıradan olmak neden bizi bu kadar rahatsız ediyor. Nedir bu meselenin özü?
Birincisi sıradan sözcüğünün zihinlerdeki karşılığı, basitlik algısı ve bu noktadan çıkışla yaptığı sınıfsal çağrışımdır.
Meselenin ikinci boyutunda gördüğümüz;kişinin ailesine ve yaşadığı topluma kendisini kabul ettirme çabasıdır. Olduğundan farklı görünmek (algıları manipüle etmek de diyebiliriz), ya da standartları toplumsal konsensus ile belirlenmiş ideal insan tipine bürünme gayesi sıradanlığın doğal havasından uzaklaştırır bizi.
Toplumun genel kabulü sizi özgün olmaktan alıkoyar. Bu özgün olamama durumuna; gerek mesleki kariyer yolculuğunda, gerekse evlilik öncesi sürecin o çok bilinen ailevi münasebetlerinde ve hayata dair daha pek çok meselede tanıklık ederiz. Sizden istenen doğal olmanız değil, olunması gereken şekle ne kadar girebildiğinizdir. Birkaç cümle önce söylediğim gibi toplumun genel kabulü sizin hareket alanınızı belirler. Düşünceleriniz daha dile dökülmeden önce bu kabulün huzurundadır. İsteseniz de dışına çıkamazsınız. Ya da çıkarsınız ve oyunun dışında kalırsınız. Oyun dediysem de çocukça değil elbet. Büyükçe oyunlar...

Sıradan insana bir tanım yapmam gerekir ise;
Sıradan insan; kendini olduğundan veya olabileceğinden farklı gösterme çabasında olmayan, olduğu gibi olandır. Doğal olabilme halidir. Samimi olabilmektir. Samimiyetse tüm iklimlerde en muteber olandır.

Sıradan olmamak adına doğallığımızı,samimiyetimizi kaybediyoruz. Akıl ile kalp uzaklaşıyor birbirinden. Kalbin yerini kurgulanmış heyecanlar alıyor. Sınırları çizilmiş bir çirkinliğin içinde debelenip duruyoruz. İşin ilginç tarafı da sıradan insan olmamak adına onca uğraşı günün sonunda, herkes gibi olmakla son buluyor.
Ve;
Bir yanımız, o eski filmlerde arıyor artık kendini...


Ya diğer yarımız...

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar