Özcan Türkmen

Gurbetteki bir kimse için doğup büyüdüğü ve özlediği yere ve bir süre ayrı kaldığı bir yere veya yakınlarına kavuşma' isteğine 'sıla' diyoruz.
Elimiz obamız, evimiz barkımız, hısım kağamımız, anamız tamız, soyumuz sopumuz yaşar sılada.
Hadi hiçbir şeyimiz kalmamış, atılmış satılmış, terk edilmiş; yok olmuş, yerinde yeller eser olmuş diyelim hatıralarımız hala dipdiri, hala canlı, hala taptaze duruyor o mekan(lar)da.
Sıla özlemini, 'Sıla derdi'yapıveriyoruz hemen. Evet, sıla derdi hemen hepimizin başında işte.
Garibin sıla derdi daha çok niyeyse. Herke seviyor sevmesine de 'Garip' sılayı daha bir 'koygun' seviyor. Nasıl oluyor, niye oluyor pek kestiremiyorum ama gurbet elde hepimiz, bir 'garip' oluyoruz/oluveriyoruz işte. ('Büyüyen gelişen dünyada, yaşı bizlerin epey bir altında olanlarda sıla özlemi yoktur' diyenlerinizi duyar gibiyim. Vardır, vardır; doğup büyüdüğü yere yabancı olabilen olur mu hiç Allah aşkına)
Kendi olmazsa da hayali hep bize görünür sılamızın.
Karacaoğlan misali, sıla hasretine bakışımız 'Bakarım bakarım sılam görünmez / Ara yerde yıkılası dağlar var' dercesine artar da artar benim gibi düşünenlerde. Duygu yoğunluğu farklılaşır elbet. Farklılaşır ama öz hepimizde aynıdır işte.
Yabanelde kalmanın güçlüğü nasıl olursa olsun Pir Sultan Abdal misali 'Sal Allah'ım sal sılama varayım' türküsü düşmez dilimizden sıladan ayrı kalanın.
Sıladan ayrılış sebebimiz her ne olursa olsun suçu feleğe atarız hemen.
Sılada dost yüzü görmenin mümkün olmadığını bile bile özleriz bazen sılayı, dostu.
Ayrılık kısa da olsa geçmez zaman sılaya kavuşmak için.
Maddi bir şeyimiz kalmamış olsa bile gözümüz gönlümüz sıladadır.
Herhangi bir şekilde sıladan kısmetimiz kesilmiş olabilir.
Ayrı olsak da aklımız fikrimiz sıladadır, sılada yaşayanlarımızdadır; sılada yaşadıklarımızdadır
Bazen bir yar için terk eyleriz sılayı bazen geçim derdi için. Bazen daha iyi bir hayat için bazen kendimizi kurtarmak için. Bazen… , bazen… , bazen…
Herkes unutmuş olsa da köyde bizi; hatırlayıp sözüne sohbetine katan kimse kalmamışsa da doğup büyüdüğümüz köyde o köy bizim köyümüz işte.
Sıla derdi hepimizin başında işte. Kendimiz gurbetelde gönlümüz sılada yaşar gideriz sessiz sedasız işte.
Abdurrahim Karakoç (1932-2012) gibi
'Mümkün mü bu yolda maksuda ermek
Mümkün mü sılada dost yüzü görmek
Aşığa ar gelir geriye dönmek
Zaman kısa ben yorgunum yol uzun' desek de
Karacaoğlan(1606-1689)'ın aşağıdaki dörtlüğünü ezber etsek de
Sunayı da deli gönül sunayı
Ben yoluna terk ederim sılayı
Armağan gönderdim telli turnayı
İner gider bir gözleri sürmeli
Sıkıştığımızda Kul Himmet (XVI. yüzyılın ikinci yarısıyla XVII. yüzyılın başlarında yaşadığı tahmin edilen Kul Alevi Bektaşi şairi)'in aşağıdaki deyişi gibi coşsak da yapacak pek bir şey yok şimdilik.
Kahpe felek sana nettim n'eyledim
Attın gurbet ele parelerimi
En sonunda beni sılamdan ettin
Yıktın mümkünümü çarelerimi
N'edelim, hayırlısı olsun.
Herkesin sıla özlemi tez zamanda biter inşallah…