Akrabalar bir yana, komşular bir yana yoldan geçene açıktı kapılarımız bir zamanlar.
Bir zaman birbirimizin ardından konuşmayı bırakın yüzüne konuşurken kıracağız diye doğru bildiklerimizi de diyemezdik yüzüne.
Alıngan değildik, alınganlara da pirim vermezdik pek bir zamanlar.
Samimiyetin derecesini öylesine ayarlardık ki sınırlarımız da özelimiz de mahremiyetimiz de kurcalanmazdı hiç.
N'olduysa oldu.
Değişim mi dersiniz, gelişim mi dersiniz, çağın gereği mi dersiniz; açıklamak için gerekçe mi üretirsiniz bilemem. Bilmem bilmesine de öğrenme isteğimden de vaz geçemem bir türlü.
Tamam, devir değişti, şartlar ağırlaştı; yaşamak her yönüyle bir sanat (!) oldu neredeyse. Neredeyse eskilerden eser kalmadı. 'Eski çamlar bardak oldu' lafının da önemi kalmadı pek. Eskiye, eskiyene, yaşanmışa pek rağbet yok maalesef. Maalesef 'bunlar var' diyene iyi gözle bakılmıyor.
Tamam olmasına tamam da… Bazı şeylere kerhen de olsa tamam da insanın kalitesindeki değişimi kabullenemiyorum işte.
'Değişim, gelişim, uyum' iyiye olursa iyidir hepimiz için değil mi?
Bizi bizden uzaklaştıran, bizi yozlaştıran değişim de gelişim de iyi değil değil mi?
İnsan değişir de bu kadar mı değişir ya Rabbim!
İnsan içine kapanır da bu kadar mı kapanır Allah'ım!
Verirdik verebildiğimiz kadar; hısım akraba, eş dost, arkadaş ahbap verirdi bize gücüne göre ve ihtiyacımıza göre.
Ziyarete giderdik; ziyarete gelirlerdi bize. Hısım akraba bir yana dost, ahbap, arkadaş hatta tanıdık ziyaretleri olurdu.
Bu ziyaretler yeni yeni bağlar oluştururdu.
Büyüklerimiz de öyle yapardı. Onlardan öyle gördük. Küçüklerimize de tembihimiz bu yöndeydi: Akrabalar bizimle bağlarını koparsalar dahi biz akrabalarımızla bağımızı koparmamaya gayret ederdik. Akrabalar hata yaptıklarında onları bağışlamada acele ederdik. Hısım akrabamız bize kötülük etseler de onlara iyilik etmeye azami gayret gösterirdik. Akrabalarını hesaba çekmek, onları cezalandırmak kimsenin haddine değildi. Ola ki bir problem olduğunda araya giren aile büyüğü, tereyağından kıl çeker gibi çözerdi meseleyi.
Akrabalara karşı daima edepli olunurdu.
Akrabaların birbiri üzerindeki hakkı, bu hakkın sorumluğu herkesçe çok iyi bilinirdi.
Şimdi bilinmez oldu gitti. Varsın olsun. Olsun. Biz çözümden yana olalım yeter. Akrabaların hataları görmezden gelip bağışlayalım. Bağışlayalım da sevgi ve kardeşlik artsın.
Akrabaların kötülüğüne iyilikle karşılık verelim; özürlerini kabul edelim. Akrabalık bağlarını koruyalım, gözetelim. Akrabalık bağını gözetmek, Allah'ın izniyle felaketleri def eder ve kişiden belaları uzaklaştırır. Akrabalık bağıyla ilişkiler daha da güçlenir. Akrabalık bağlarını gözetmekle aradaki sevgiyi güçlendirmiş ve muhabbeti artırmış oluruz.
Akrabalık bağlarını gözetmemek, yok oluşa hızlıca gitmek demektir. Akrabalık bağlarını koparmak zillet ve aşağılık, güçsüzlük ve yalnızlık sebebidir, gam ve keder getirir. Akrabalık bağlarını koparanın kardeşliği devamlı olmaz. Böyle olandan vefa ve kardeşlikte doğruluk beklenmez.
Akrabanın da yanlışları olur ve yanlış konuşabilirler. Onlar da hata yapabilir. Onlardan böyle bir şey görüldüğünde af yolu seçilmelidir.
'Kıtlık akrabayı unutturur.', 'Fukaranın alacaklısı zenginin akrabası çok olur.', 'Akraba (dost) ile ye, iç; alışveriş etme.', 'Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğini / Akrabanın akrabadan kimse çekmez çektiğini.', 'Akrabaya at ver, dost ol; kız ver, düşman ol.' vb. atasözlerimiz, şimdilik kaydıyla bir kenarda dursun n'olur.
Gönülleri bağlayıp dostluklar kuran dilimiz, gönüller kırıp düşmanlıklara da kapı açıyor. İş, ne olursa olsun yine bizde düğümlenip kalıyor. İş başa düşüyor hep.
Gelin yapalım şunu. Küsmek ve darılmak için durduk yerde bahane(ler) aramaktansa sevmenin yollarını arayalım. Buluruz inanın, buluruz. Buldukça daha çok sever, daha çok sevdikçe de daha çok seviliriz inanın.
Bize yabancı duran yakınımız, dostumuz, akrabamız başkalarına rahatça, içtenlikle yardım eder oldu niyeyse. (Hepimiz, kendimizi bundan vareste tutamayız kesinlikle)
Yedi kat yabancılarla hemhal olurken akrabayı görmez göze koyar olduk niyeyse.
Armudun sapıydı, üzümün çöpüydü; falandı filandı derken yalnızlaşıverdik işte.
Kimsiz kimsemiz değildik hiç birimiz. N'oldu da hepsi 'Dış kapının dış mandalı' oldu çıktı hemen.
Bilemiyorum. N'olduysa oldu.
Olmaz olaydı keşke.
Oldu; böyle oldu.
Evet, böyle oldu.
N'olduysa oldu…