Eskişehir İl Müftüsü Bekir Gerek'in yazısı...


Önemli bir ay içerisindeyiz, Muharrem ayı. Muharrem ayımız mübarek olsun. Muharrem ayı, haram (saygınlığa hürmet ayı) olarak kabul edilen dört aydan biridir. Tevbe süresi 36. Ayetinde; ' Şüphesiz Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır (Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb ayları) İşte bu Allah'ın dosdoğru kanunudur' buyrulmuştur. Haram aylar, İslam'dan önce de, sonrada saygı gösterilen, savaş ve kan dökülmesi yasak olan kameri aylardır.

Haram aylarından olan Muharrem ayı, insanlık ve İslam tarihinde pek çok olayın yaşandığı bir aydır. Rivayete göre Hz. Nuh ve kavminin Muharrem ayının 10. günü tufandan, Hz. Musa ve Beni İsrail oğulları firavunun zulmünden kurtulmuşlardır.

Diğer taraftan insanlık tarihinin enönemli olaylarından biri de Hz. Peygamberin(sas) Mekke'den Medine'ye 'HİCRET' etmesidir. Bu hicretin önemime binaen Hz. Ömer'in hilafeti döneminde miladi 638. yılında Hz. Ali Efendimizin teklifi üzerine Hz. Peygamberin hicreti 01 Muharrem olarak kabul edilmiş ve 'Hicri takvimin başlangıcı kabul edilmiştir' Bu sene Hicretin 1444. yılını idrak etmekteyiz. Sevgili Peygamberimizin hicreti bir defa daha kutlu olsun.

Muharrem ayında vuku bulan ve bütün Müslümanlar nezdinde en üzücü hadise ise hiç şüphesiz ki Hz. Peygamberin muazzez torunu, cennet gençlerinin efendisi Hz. Hüseyin Efendimiz başta olmak üzere Ehl-i Beyt'ten ve Müslümanlardan bir çok kimsenin Kerbela'da günlerce aç ve susuz bırakıldıktan sonra hicri 10 Muharrem 61 tarihinde acımasızca şehit edilmesidir. Bu acı olayı Mehmet Akif Ersoy şöyle dile getirir;
Yıllardan 680… Aylardan Muharrem
Aylar bize hep Muharrem oldu.
Akşam ne güneşli bir geceydi
Eyvah o da leyl-i matem oldu
Hz. Hüseyin'in acımasızca şehit edilmesi, Peygamberimizi ve Ehli Beyti sevenleri derinden yaralamış, inanan kalpler incinmiş, asırlar geçse de gözyaşları dinmemiştir. Hala bu üzüntüyü yaşıyoruz. Bu üzüntüyü yaşarken bu tarihi olaydan Müslümanlar olarak ders almalıyız. Milli birlik ve beraberliğimizi korumalıyız.

Ehl-i Beyt, 'ev halkı' demektir. Özel anlamı ile Sevgili Peygamberimizin ev halkını ifade eder. Kimlerin Ehl-i Beyt'ten sayılacağı ile ilgili bazı farklı görüşler olmakla birlikte İslam literatüründeEhl-i Beyt kelimesi, Hz. Peygamberin soyundan gelenleri ifade eder ki bunlar; kızı Hz. Fatıma, damadı Hz. Ali ve onların çocukları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i ifade eder.

Kur'an-ı Kerimde Ehl-i Beyt ifade edilmiş, Hadis-i şeriflerde Ehl-i Beyte özel önem verilmiş, Müslümanların onlara karşı sevgi ve saygı hisleri duymaya davet edilmiştir. Bütün Müslümanlar da bu davete icabet etmişlerdir. Ehl-i Beyt sevgisini birlik ve beraberlik şuurunun ortak paydası haline getirmişlerdir. Sevgili Peygamberimiz bir hadisinde 'Nimetleri ile sizi beslediği için Allah'ı sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i Beyt'imi de benim sevgim için sevin' buyurmuştur. ( Tirmizi, Menakıb, 3792)

Bundan dolayı Ehl-i Beyt'in birleştirici ve kaynaştırıcı nefesi milletimizin ortak paydası olmuştur. Edebiyattan sanata kadar kültürümüzün pek çok alanına Ehl-i Beyt sevgisi damgasını vurmuştur.

Evet Ehl-i Beyt sevgisi, milletimizin gönlünde kök salan ve toplum olarak bizleri birleştiren bir ulu çınardır. Ehl-i Beyt, İslam semalarının parlak yıldızları ve ışık saçan güneşleridir. Hz. Peygamberin ilim kaynağından faydalanmış, Risalet evinde büyümüş insanlık örnekleridir. Ehl-i Beyt, ilim ile ameli, hayat ile ahlakı, hikmetle irfanı buluşturmuş, sevgi, rahmet ve bağışlanmanın adresi olmuş, Gül-i Muhammedinin hoş kokusunu tarihin her sayfasına sindirmiş kutlu nesillerdir. Allah hepsinden razı olsun.