Sanatın ve sanatsal düşüncenin günümüzdeki modern bakış açısı ile harmanlanmış hali ile tablolarını da işlediği sorun, sıkıntı, mutluluk ve bazı haz duygularıyla bizlere sergileyen Lister. Netflix'te belgeselini izlemem ile birlikte, nasıl dünyaların, nasıl dünyalar doğurduğuna şahit oldum bir kez daha. Sorunun sıkıntının genç yaşından itibaren kendini göstermeyi başladığı bir dünyada uyanan Lister'ın, milyonlar satan sergileri ile ne kadarda mutsuz olduğu bir dünya.. İşini bir o kadar seven, kendi yeteceğinin farkında olan, en ünlü olduğu anlarda dahi sefillik çeken, en fakir döneminde dahi, mutluluğu bir şekilde bulduğu, bir 'sanat adamı'. Kişisel zorluklar ile mücadele ederken, kapısının dik duruşu ve onu her zaman desteklemesi onu bir başarı hikayesine götürse de, tam zirvede olduğu sırada, hayat arkadaşının 'artık pes' demesi ile, kişisel dünyası tam anlamıyla yerle bir oldu. Bir yandan kariyerine devam etmesi gerekiyor, bir yandan ise 'kişisel yıkım' ile birlikte kendini 'ters düz' olmuş bir dünyada, sevdiği işi yaparken buluyor. Grafitti ile başladığı 'sanat' yolculuğunda, amacı sadece sanatı icra etmek olan bu 'çocuk', belediyeden aldığı iş ile kariyerine başlayıp, kariyerini tüm dünyanın duyacağı şekilde 'şekillendirmeyi' başarıyor. Zorlukların aslında, hep var olduğunu, 'zorlukların içinde bulunan kolaylıklar ve fırsatlar' tanımını izleyiciye, duygu dolu bir şekilde hayat güzel iletiyor. Mutlaka izlenmesi ve ders çıkarılması gereken bir 'sanat yolculuğu'.