Son günlerde giderek yaygınlaşmaya başlayan ve şahsen benim de özellikle sosyal medya üzerinde sıkça kullandığı bir tabir var: 'Kütle.' Geniş halk yığınlarını ifade etmek için kullandığımız kitle kavramının daha da biçim değiştirmiş halini ifade etmek için başvurduğumuz bu fizik terimini ifade etmek için uygun ifadeler de arar dururuz.
06 Mayıs 2018 Pazar günü Hürriyet Pazar Ekinde yazısı çıkan Vedat Milor, 'Türk Mutfağı Nasıl Kurtulur?' başlıklı inanılmaz lezzetli bir yazı kaleme almıştı. Sayın Milor, bu yazısında yemek kültüründen yola çıkarak unutulmaz tespitlerle zihinlerimizi açtı.
'Pala bıyıklı, palyaço gibi giyinmiş adamların 'Yav, yav, yav' diye avazları çıktığı kadar bağırarak ve ellerindeki bıçakları cellatlar gibi sallayarak büyük et parçalarını, uzaktan görsen 'Yangın var, kaçın' diyeceğin alevler içinde yakıyor ve tereyağı çorbası içinde yüzdürüyorlar. Instagram'da inanılmaz takipçi sağlıyor bu tip bayağı soytarılıklar.' Diyen Milor
Bunun nedeni olarak da kitle ve kütle arasındaki farkı gösteriyordu.
'Sosyolojik bir ayrım yapalım. Ülkemizde bilinçli ve çağdaş yurttaş anlamında bir 'kitle' var.
Bir de bu tip şaşaalı sunumları seven bir 'kütle'.
Kütle deyince sürü psikolojisiyle hareket eden, kişilikleri oluşmamış, kendi dar kalıplarının dışındaki her düşünceyi yok etmek isteyen bir topluluğu anlıyoruz.
Kütleyi oluşturanlar daha ziyade kente göç edip buradaki yaşama ayak uyduramamış olanlar.
Son yıllarda Ortadoğu'daki demografik gelişmeler, göç ve ülkemize gelen turist kompozisyonundaki radikal değişim bu kütlenin hem sayısını artırdı hem de onları cesaretlendirdi.
Olay sadece estetikten ibaret olsa belki üzerinde durmaya değmezdi. Ama işin bir de şiddet boyutu var.
Kütle kan arıyor.
Bütün tedbirlere rağmen stadyumların durumu ortada. Bir okurumun belirttiği gibi, gladyatörleri izleyip vahşet karşısında coşan kalabalıkların duyguları seneler içinde yok olmadı, sadece boyut değiştirdi…'
Milor, kütlenin kendine de şiddet uyguladığını belirterek bilinçli kitlenin her şeyin farkında olduğunu ama sadece seslerini duyuramadığını yazıyor.
Şimdi kitle ile kütle arasındaki farkı neden belirtmeye ihtiyaç duydum?
Şöyle biraz başımızı yukarı kaldırarak yaşadığımız topluma bir bakalım. O kadar yoğun bir 'kütle baskısı' altındayız ki, nefes bile alamıyoruz.
Kütlenin içindeki şiddet arzusu ve kan araması eğitimden spora, bilimden ekonomiye kadar her alanı kaplamış durumda.
Adam kayırmacılık, partizancılık, kendinden olmayan herkesi ve her düşünceyi düşman görme had safhada.
Kütle, yok etmek istiyor.
Kütle eğitime karşı, bilime karşı, emeğe karşı, ahlaka karşı, kurallara karşı, topluma ve insana dair her şeye karşı.
Sadece ben, biz derdinde.
Geçen gün sosyal medyada gördüm, Muharrem İnce, pazarda ıspanak satan halasının kızı ile karşılaşıyor. Halasının kızı da başı yaşmaklı, bir yurdum insanı. Market, hal sahibi değil yani. Pazarda gördüğümüz teyzelerden açıkçası. Altında o kütlenin parçalarından birinin yorumu;
'Halasının kızına hayrı dokunmayanın vatana millete hiç hayrı dokunmaz.'
Çünkü kütle, emeği, ahlakı, dürüst çalışmayı, alın terini, adaleti, eşitliği, hakkı, hukuku önemsemiyor. Kütle için varsa yoksa kolaycılık ve adam kayırmacılık.
Ama Milor'un dediği gibi, kütle haklı değil. Kütlenin karşısına sesini duyuramayan kitlenin taleplerini ve beklentilerini anlatmak gerekiyor.
Emeğin yüceliğini, adaleti, hakkı, ahlaki değerleri, hoşgörüyü, kardeşliği, barışı, demokrasiyi…