İl Müftü Yardımcısı İbrahim Çayır'ın Vakt-i Cuma için kaleme aldığı yazısı...

Ahlak, Hz. Muhammed (sav)'e peygamberlik verilmesi ve Kur'an'ın indirilmesiyle kullanılmaya başlayan İslamîbir kavramdır. Cahiliyye döneminde Arap toplumunda bu kelime kullanılmamıştır.
İyi ahlak, Kur'an'a, sünnete ve akl-ı selime uygun olan söz, fiil ve davranışlardır. Kötü ahlak ise;Kur'an'a sünnete ve akl-ı selime uygun olmayan söz,fiil ve davranışlardır.
İslam ahlakı, Kur'an ve sünnet temeline dayanır. Kur'an'ı bize tebliğ edip sözlü ve uygulamalı olarak açıklayan peygamberimizdir. Peygamberimiz her konuda olduğu gibi Kur'an konusunda da en güzel örnektir. Kur'an'ı Kerimde peygamberimizin büyük bir ahlak üzere olduğu bildirilmektedir.
'Ey peygamberim sen büyük bir ahlak üzeresin'. (Kalem, 4)
Hz. Hişam, Hz.Aişe validemize Rasûlüllah'ın ahlakını sormuş o'da sen Kur'an okuyormusun? demiş, evet demesi üzerine Rasûlüllah'ın ahlakı Kur'an idi demiştir.
Peygamberimiz(s.a.v) en güzel ahlaka sahipti. Onun tebliğ ettiği hak din kemale erdiği gibi, güzel ahlakta onunla kemale ermiştir. O şöyle buyurur:
'Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim'.

Peygamberimiz ahlaka çok önem vermiş: ' Allah'ım yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlakımı da güzel yap, Allah'ım beni amellerin en iyisine ve ahlakın en iyisine ilet. Amel ve ahlakın en iyisine ancak sen hidayet edebilirsin, amel ve ahlakın kötüsünden ancak sen koruyabilirsin, Allah'ım ayrılıktan ikiyüzlülükten ve ahlakın kötüsünden sana sığınırım. Kıyamet gününde müminin mizanında güzel ahlaktan daha ağır hiçbir şey yoktur. Güzel ahlaka sarıl çünkü insanların ahlak bakımından en iyi olanları dindarlığı en iyi olandır'buyurmuştur.
İnsanoğlunun en büyük ve sonsuz hazinesi sahip olduğu güzel ahlaktır. İnsanın bütün değer ve kıymeti de ancak bu ulvî ve şerefli hazinesinin kıymet ve değeri kadardır. Rasûlullah (s.a.v), ' Müminlerin iman yönünden en mükemmeli, ahlaken en güzel olanıdır' şeklindeki beyanlarıyla ahlakın, imanın meyvesi ile kemalinin alameti olduğuna işaret buyurmuşlardır.
Dolayısıyla güzel bir kul olmak isteyen herkes, öncelikle nefsini daima hesaba çekmeli, kendisinde hangi kötü ahlak varsa bunların her birini tedrici bir surette terk etmeye azmedip tövbe etmelidir. Daha sonra da bu kötü huyların zıddı ve mukabili olan güzel ahlak ile ahlaklanmaya çalışmalıdır. Mesela kibre mağlup biriyse, tevazua bürünmelidir. Kin ve haset sahibi biriyse, mümin kardeşlerini kendisinden üstün görüp, onların kusurlarından önce kendi kusurlarıyla meşgul olmalıdır.

Bir ayette şöyle buyrulur: ' (Allah) ona (yani insana) fücuru da takvayı da ilham etmiştir.(Şems,8) Fücur, insanı Allah (c.c)'tan uzaklaştıran her şeydir. Takva da kulu Allah (c.c)'a yaklaştıran amel-i salih ve her türlü güzel davranışlardır.
Kul, bu iki özellikten hangisine göre yaşarsa değer ve kıymeti o yönde olur. Nitekim Hz. Ömer (r.a)'e geceleri kaim (ibadetlerinde), gündüzleri saim (oruçlu) bir şahıstan bahsedip hayli övdüklerinde O, söylenenlere aldırmayıp şöyle dedi: 'Siz bana bahsettiğiniz kişinin,ticareti, komşuluğu, yol arkadaşlığı nasıl onu söyleyiniz.' Hz. Ömer (r.a)'ın dikkat çektiği bu üç husus, insan nefsinin darlandığı bir anda azgın bir canavar gibi şahlandığı üç aynadır.

Şeyh Sadi hazretleri de şöyle söyler : 'Her gözü, kulağı, ağzı olan insan değildir. Gerçek insan ahlakı güzel olan kişidir! Gerek bu dünyada karşımıza çıkan gerekse ahirette karşımıza çıkacak olan neticeler hep bizim ahlakımızın semerelerinden ibarettir. Cehennemdeki alevler, insanların kötü sıfatlarıyla tutuşur; cennetteki bağlar, ağaçlar da yine insanların güzel sıfat ve ahlakı ile yeşerir.

YEMİN KEFFÂRETİ NASIL YERİNE GETİRİLİR?
Geleceğe dair bir şeyi yapıp yapmama konusunda yemin eden kimse yemini bozarsa, yeminini bozduktan sonra keffareti ödemeleri gerekir. Yemin keffareti sırasıyla; on fakire birer fitre (fıtır sadakası) miktarı veya bir fakire on ayrı günde her gün birer fitre miktarı para vermek veya on yoksulu sabah akşam doyurmak ya da giydirmektir. Buna gücü yetmeyenlerin ise, ara vermeden üç gün oruç tutmaları gerekir. Bu keffaret ve sıralama Kur'an-ı Kerim'de belirtilmiştir (Maide, 5/89). Yemin keffaretini yerine getiremeyenler, keffareti ertelerler ve imkan buldukları ilk anda bu keffareti eda ederler. Ancak keffaretini yerine getirmeden ölen kişi; vasiyet etmişse keffaret geriye kalan malından ödenir. Vasiyet etmemişse varisleri onun bu keffaretini kendiliklerinden ödeyebilirler.
GÜNÜN DUASI:
'Allah'ım! Açıklarımı ört, korkularımı gider ve bana güven ver.'
(Hakim, 'Deavat', No: 1902, 1, 517)